Mütareke Dönemi
- Katılım
- 14 Şub 2021
- Mesajlar
- 4,078
- Tepkime puanı
- 13,785
- Puanları
- 113
- Meslek - Branş
- Öğretmen - Tarih
Talebe Hakkında ek bir bilgi sağlanmamış.
Mütareke Dönemi |
İzmir'in İşgali
Mondros Mütarekesi |
Mütareke Görüşmeleri
Birinci Dünya Savaşı’na Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan’ın oluşturduğu İttifak Devletleri Grubu’nda savaşa katılan Osmanlı Devleti’nin durumu 1918 yılına gelindiğinde pek iç açıcı değildi. 1911 yılından beri sürekli savaşmakta olan Osmanlı Devleti, son büyük savaşta insan ve malzeme kaynaklarının çoğunu tüketmek zorunda kalmış, devletin temel dayanağı olan Anadolu, sosyal ve ekonomik açıdan çökmüştü. Aktif iş gücünün askerlik hizmetinde bulunuyor olması nedeniyle üretim düşmüş, fiyatlar alabildiğine yükselmiş, yoksulluk artmıştı. Ekonomik çöküntü, sosyal çöküntüyü de beraberinde getirmiş; ordudan kaçan askerlerin gruplar halinde soygun, talan vb. suçları işlemesi nedeniyle devlet otoritesi kalmamıştı.
Savaşın İttifak Devletleri grubunun aleyhine sonuçlanacağı 1918 yılının ortalarına doğru anlaşılmaya başlanmış; hatta Osmanlı Sadrazamı Talat Paşa, 3 Eylül 1918’de Avrupa’ya yaptığı seyahatinde müttefiklerin barış hakkındaki düşüncelerini öğrenmeye çalışmıştı. Ancak bu çabalardan bir sonuç alınamamıştı.
1918 yılının Ekim ayından başlayarak; savaşta birlikte çarpıştığımız müttefiklerimiz, mütareke yapmak için değişik kanallardan İtilâf Devletleri’ne başvurmaya başlamışlardı. Bunun üzerine, Talat Paşa hükümeti 8 Ekim 1918’de istifa etmişti. 4 Temmuz 1918’de Osmanlı tahtına oturmuş olan Sultan Vahdettin, yeni hükümeti kurma görevini Tevfik Paşa’ya vermişti. Ancak, Tevfik Paşa’nın hükümet kuramaması üzerine hükümeti kurma görevi Ahmet İzzet Paşa’ya verilmişti.
Ahmet İzzet Paşa, memleketin içinde bulunduğu kritik durumu göz önünde tutarak, vakit kaybetmeksizin, bütün gayreti ile bir mütareke imzalamak için çalışmalara başlamıştı. Çünkü İngilizler ve Fransızlar, Trakya’da yedi tümenlik yeni bir askerî kuvvet oluşturmaya başlamışlardı. Bu kuvvetlerin İstanbul ve boğazlar üzerine yürümesine mani olmak isteyen İzzet Paşa, mütareke çalışmalarını hızlandırmıştı. Hatta 5 Ekim 1918’de barış yapma isteğimiz A.B.D. Başkanı Wilson’a değişik kanallardan iletilmiş, ancak müsbet bir cevap alınamamıştı.
Ahmet İzzet Paşa, 19 Ekim 1918’de Meclis-i Mebusanda okuduğu hükümet proğramında yapılacak bir mütarekenin temel esaslarını ortaya koymaya çalışmıştı. Ahmet İzzet Paşa “Amerika Reisği Cumhuru tarafından ilân edilmiş olan hak ve adil esaslarına müstenit bir sulhü kemâl-i hulus ile kabul edeceğiz” diyerek Wilson prensipleri çerçevesinde bir barış yapabileceğimizi belirtmişti.
Ahmet İzzet Paşa Hükümeti’nin mütareke yapma yollarını arayıp, bir türlü muvaffak olamadığı sıralarda; Kutülammâre’de esir düşerek Büyükada’da esirlik günlerini geçiren İngiliz Generali Townshend, eskiden beri tanıdığı ve hükümette Bahriye Nazırlığı görevinde bulunan Rauf Bey’e bir mektup göndererek “esirliği süresince gördüğü hoş ve şerefli muameleye karşılık olarak, İngiltere ile müzakerelere girişildiği takdirde, Osmanlı Hükümetine yardıma hazır olduğunu” bildirdi.
İngiliz Generalinin bu müracaatı, Osmanlı Hükümeti’nce bulunmaz bir fırsat telakki edildi. Çünkü, Hükümet, mütareke yapabilmek için çeşitli yollardan teşebbüse geçmiş, fakat olumlu bir sonuç alamamıştı. Bu nedenle Townshend’in teklifine sıcak bakılmış ve 17 Ekim 1918’de Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Bahriye Nazırı Rauf Bey ve General Townshend arasında bir görüşme yapılmıştı. İngiliz yetkililer ile görüşen General Townshend, bu girişimden olumlu sonuç aldı.
Diğer taraftan İngiliz Hükümeti de Osmanlı Hükümeti ile yapılacak bir mütarekenin sadece kendi delegelerinin katılacağı görüşmelerle yapılmasını istemekteydi. Bu nedenle, Osmanlı Devleti’nin mütareke teklifini kabul etmiş ve Akdeniz Filosu Komutanı Vis Amiral Calthorpe’ye İngiltere adına mütareke görüşmelerini başlatması konusunda yetki vermişti. Amiral Calthorpe de Osmanlı Sadrazamı Ahmet İzzet Paşa’ya bir an önce Osmanlı delegelerinin mütareke için Mondros’a gönderilmesini isteyen bir mektup gönderdi.
Mütarekenin İmzalanması ve Hükümleri
Amiral Calthorpe’nin bu mektubu üzerine Padişah Vahdettin’le görüşen Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, bir heyet teşkil etti. Heyete Bahriye Nazırı Rauf Bey, Hariciye Müsteşarı Reşat Hikmet Bey, o zaman İzmir’de bulunan Erkân-ı Harp yarbaylarından Sadullah Bey’ler seçildi.
26 Ekim 1918’de Limni Adası’nın Mondros Limanına ulaşan heyetimiz, 27 Ekim 1918’de İngilizlerin meşhur Agemennon zırhlısında görüşmelere başladı. İlk oturumda -önceden Osmanlı heyetine verilmemiş olan- mütarekename projesi metni okunarak maddeleri üzerinde görüşmelere geçildi. Beş oturum olarak yapılan görüşmeler sonucunda, 30 Ekim 1918’de çalışmalar tamamlanmış ve mütareke aynı gün akşamı saat 20. 00’de imzalanmıştır.
30 Ekim 1918 günü İtilâf Devletleri adına İngiliz Akdeniz Filosu Komutanı Vis Amiral Calthorpe ile Osmanlı Devleti adına Rauf, Reşat Hikmet ve Sadullah Bey’lerin imzaladıkları Mondros Mütarekenamesi 25 maddeden oluşmaktaydı.
Türk Milletinin kaderini büyük ölçüde etkileyen ve altıyüz küsur yıllık Osmanlı Devleti’nin sonunu da hazırlayan Mondros Mütarekesi’nin en ağır maddeleri, ya da sık sık ihlâlinden şikayet edilen maddeleri şunlardır:
Madde 1. Karadeniz’e geçiş için, Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarının açılması ve Karadeniz’e geçiş güvenliğinin sağlanması için Çanakkale ve Karadeniz İstihkamlarının müttefikler tarafından işgali.
Madde 5. Hudutların korunması ve iç güvenliğin sağlanması için, lüzum görülecek askerî kuvvetten fazlasının derhal terhisi (İşbu askerî kuvvetin sayısı ve durumu İtilâf Hükümetleri tarafından Devlet-i Aliye ile müzakere edildikten sonra kararlaştırılacaktır. )
Madde 7. Müttefikler (İtilâf devletleri), güvenliklerini tehdit edecek durumda stratejik noktalarını işgal hakkına sahip olacaklardır.
Madde 10. Toros Tünellerinin Müttefikler tarafından işgali.
Madde 12. Hükümet haberleşmeleri dışındaki telsiz ve kablolar İtilâf devletleri memurları tarafından denetlenecektir.
Madde 15. Bütün demiryollarına İtilâf kontrol subayları memur edilecektir.
Madde 20. Beşinci madde gereğince terhis edilecek Osmanlı kuvvetlerine ait teçhizat, silah, cephane ve nakil vasıtalarının kullanma tarzına ait verilecek malumata riayet olunacaktır.
Madde 21. İtilâf devletlerinin menfaatlerini korumak için İaşe Nezaretinde İtilâf mümessilleri bulunacak ve kendilerine bu yolda gerekli görülecek bütün bilgiler verilecektir.
Madde 24. Vilayat-i Sittede (İngilizce metinde altı Ermeni vilayeti olarak geçen bu vilayetlerimiz şunlardı:Erzurum, Van, Harput, Diyarbakır, Sivas, Bitlis) karışıklık çıkması halinde bu vilayetlerin bir kısmının işgal hakkını İtilaf devletleri muhafaza ederler.
İtilâf devletleri bu mütarekeye, dış görünüşte Osmanlı Devletini ve Türk Milletini yokedici kayıtsız ve şartsız teslim hissini verecek açık hükümler koymaktan dikkatle kaçınmışlardı. Buna mukabil, savaş içinde aralarında imzaladıkları gizli paylaşım projelerinin ve antlaşmalarının tatbik edilebilmesi için de yoruma açık bir metin düzenlemek gayretlerini sarfetmişlerdi.
Mütarekenin imzalanmasını her iki hükümet de kendi açısından bir başarı saymıştı. Nitekim Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Rauf Bey’e bir teşekkür yazısı yazmış ve mütarekenin onaylanması amacıyla Meslis-i Mebusan’da yaptığı konuşmada mütarekenin ılımlı olduğunu söyleyerek, meclisin oy birliği ile mütarekeyi onaylamasını sağlamıştı. Diğer taraftan, İngiliz Harp Kabinesi de 31 Ekim’de Calthorpe’ye görüşmeleri “kudret ve başarı ile yürüttüğü için” tebrik telgrafı göndermeye karar vermiş; bilahare de Calthorpe’yi İngiltere’nin İstanbul’daki “Yüksek Komiserliğine” getirmiştir.
Aslında mütareke Osmanlılar için, diğer müttefik devletlerin yaptıkları antlaşmalara bakarak daha hafif gibi görünüyorsa da, uygulamada Türk Milleti için bir felaket habercisi olmuştur.
Mondros Mütarekesi Hükümlerinin Uygulanması ve İşgaller
Mütareke hükümlerinin esnek ve karmaşık olması bir çok güçlüklerin çıkmasına yol açmıştır. Bu şartlardan yararlanan İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti’ni parçalamak maksadıyla önceden hazırladıkları gizli plânlarını artık açıkça uygulamaya koyabileceklerdi.
Mütarekenin imzalanmasından sonra İngilizler, Osmanlı topraklarını kolaylıkla işgal edebilmek için, öncelikle Osmanlı Ordusu’nun dağıtılmasını istemişlerdi. Bunun üzerine Ahmet İzzet Paşa Hükümeti, Ordu komutanlarına yolladığı emirlerle, birliklerinin terhis işlemlerini başlatmalarını ve müttefik işgallerine tepki göstermemelerini istemişti.
Nitekim mütarekenin 7.nci maddesini kendi arzu ve amaçları doğrultusunda yorumlayan İtilaf devletleri Türk topraklarını işgale başladılar. Henüz mütarekenin mürekkebi kurumadan 1 Kasım 1918’de İngilizlerin, Türk olmayan halkın baskı altında olduğunu ileri sürerek Musul’un 20 km güneyinde bulunan Hamamalîk’i işgal ettiler. O bölgede bulunan 6. Türk Ordusu Komutanı Ali İhsan Paşa’nın bu işgali şiddetle protesto etmesine rağmen, İngiliz askerî kuvvetleri ilerlemeye devam ederek 3 Kasım 1918’de Musul’u işgal ettiler. İşgallere tepki gösteren Ali İhsan Paşa da görevden alınarak İstanbul’a çağrılacak ve tutuklanacak; bir süre sonra da diğer tutuklananlarla birlikte Malta’ya sürgüne gönderilecektir.
Mütareke’nin imzalandığı tarihte; yani 30 Ekim 1918’de Adana’da bulunan Yıldırım Ordu Grubu Komutanlığı’na atanmış olan Mustafa Kemal Paşa, Mondros Mütarekesi hükümlerine en sert tepkiyi gösteren kişilerden biri olmuştu. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, “bu hükümlerin aynen uygulandığı takdirde bütün vatanın işgal ve istila edilebileceği” gerçeğini görmüş ve bu konuda yetkilileri uyarmaya çalışmıştı.
Musul’dan sonra İngilizlerin İskenderun’a asker çıkaracaklarını ve şehri işgal edeceklerini öğrenen Mustafa Kemal Paşa, buna oldukça sert bir tepki gösterdi. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya gönderdiği telgraflarda, bu işgallerin haksız olduğunu, İskenderun’a çıkacak İngiliz kuvvetlerine karşı mücadele edeceğini bildirdi. Bunun üzerine telaşlanan Ahmet İzzet Paşa, İngilizlerle olan ilişkinin tekrar bir çatışmaya dönmemesi için Yıldırım Ordu Grubu’nu lağvetti. Yetkisiz ve makamsız kalan Mustafa Kemal Paşa, Harbiye Nezareti emrine alınmış ve İstanbul’a çağrılmıştı. O da 7 Kasım 1918’de de İstanbul’a gitmek üzere trenle Adana’dan ayrılmıştı.
Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a gelmesinden sonra İngilizler İskenderun’u 9 Kasımda işgal ettiler.
6 Kasım’da Çanakkale’ye gelen bir İngiliz Heyeti ile yapılan protokol ile, burada bulunan Türk askerî birliklerinin İstanbul’a gönderilmesi kararlaştırılarak, silah ve cephaneler münasip depolara yığıldı. Boğazları teslim almak amacıyla, 10 Kasım 1918’de İngilizler Çanakkale’ye girdiler ve şehri işgal ettiler.
Diğer taraftan 9ğ12 Kasım 1918 tarihleri arasında 73 parça savaş gemisinden oluşan İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan savaş gemileri Çanakkale Boğazı’ndan geçerek, 13 Kasım 1918 günü İstanbul önlerine geldi ve Dolmabahçe önlerine dizildi. Böylece Osmanlı Devleti’nin payitahtı olan İstanbul fiili bir işgale maruz kaldı.
Bir İtilâf devletleri donanması da İzmir limanı önlerine gelmişti. İzmir’de bulunan 8. Türk Ordusu Komutanı Nurettin Paşa direnmek için kuvvetlerinin takviye edilmesini İstanbul’dan istemişti. Ancak, Harbiye Nezareti bunu kabul etmedi ve kuvvetlerin terhisinde ısrar etti. İzmir’e giren İtilaf Donanması burada “Abluka ve seyrüsefer Kumandanlığını” kurdular.
Aralık 1918’de de Fransızlar, Dörtyol, Mersin, Osmaniye ve Adana’yı işgal ettiler. İngilizler ise Batum, Antep, Konya istasyonunu, Ocak ve Şubat 1919’da ise Maraş ve Bilecik, Mart’ta Samsun ve Merzifon ile Urfa’yı, Nisan’da ise Kars’ı işgal ettiler.
İtalyanlara gelince, onlar başlangıçta işgaller için acele etmemişlerdi. Ancak Paris Barış Konferansı ‘nda Yunanistan lehine olan gelişmeleri görünce 28 Mart 1919’da Antalya, 4 Mayıs’ta Kuşadası, 11 Mayıs’ta da Fethiye, Bodrum ve Marmaris’i işgal ettiler. Konya ve Akşehir’e kuvvet gönderdiler.
Mütareke hükümlerine aykırı olarak yapılan bu işgallerin yanı sıra; İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un, İngiliz Avam Kamarası’nda yaptığı bir konuşmada “Kürt, Arap, Ermeni, Rum ve Yahudilerin Türk egemenliğinden kurtarılacağını” söylemesi, İtilaf devletlerinin gerçek niyetlerini ortaya koyuyordu. İngilizler, bilhassa azınlıkların bağımsızlıklarına yönelik vaatlerde bulunarak onların Türklere karşı cephe almalarını sağladılar. Türklere esaret ve zelil bir hayat hazırlıyorlardı. Bunun bir an önce gerçekleşmesi için de işgallere hız verdiler.
Mütarekenin imzalanmasından 15 Mayıs 1915 tarihinde İzmir’in işgaline kadar gerçekleşen işgaller şu sırayı takip etti:
Fransızlar 11 Aralık 1918’de Dörtyol’u, 17 Aralık 1918’de Mersin’i, 26 Aralık 1918’de Pozantı’ya kadar bütün Adana vilayetini, 3 Şubat 1919’da Çiftehan’ı, 16 Nisan 1919’da Afyon Karahisar istasyonunu;
İngilizler 24 Aralık 1918’de Batum’u, 10 Ocak 1919’da Ayıntab’ı, 13 Ocak 1919’da Cerablus’u ve Karkamış’ı, 23 Ocak 1919’da Konya İstasyonu’nu, 22 Şubat 1919’da Maraş’ı, 27 şubat 1919’da Bilecik’i, 24 Mart 1919’da Urfa’yı, 13 Nisan 1919’da Kars’ı işgal etmişlerdi. İngilizler, ayrıca 9 Mart 1919’da Samsun’a bir müfreze asker çıkarmışlar ve bir kaç gün sonra Merzifon’a bir kıta göndermişlerdi.
İtalyan’lar 28 Mart 1919’da Antalya’yı, 4 Mayıs 1919’da Kuşadası’nı, 11 Mayıs 1919’da Fethiye’yi, Bodrum ve Marmaris’i işgal ettiler. İtalyanlar, ayrıca 2 Nisan 1919’da Konya’ya bir tabur ile 14 Mayıs 1919’da Akşehir’e bir müfreze yerleştirdiler.
Yunanlılar ise 9 Ocak 1919’da Uzunköprü-Hadimköy Demiryolu’nu; İngiliz-Fransız müşterek birlikleri de 1 şubat 1919’da Turgutlu-Aydın Demiryolu’nu işgal ettiler.
Birinci Dünya Savaşı’na Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan’ın oluşturduğu İttifak Devletleri Grubu’nda savaşa katılan Osmanlı Devleti’nin durumu 1918 yılına gelindiğinde pek iç açıcı değildi. 1911 yılından beri sürekli savaşmakta olan Osmanlı Devleti, son büyük savaşta insan ve malzeme kaynaklarının çoğunu tüketmek zorunda kalmış, devletin temel dayanağı olan Anadolu, sosyal ve ekonomik açıdan çökmüştü. Aktif iş gücünün askerlik hizmetinde bulunuyor olması nedeniyle üretim düşmüş, fiyatlar alabildiğine yükselmiş, yoksulluk artmıştı. Ekonomik çöküntü, sosyal çöküntüyü de beraberinde getirmiş; ordudan kaçan askerlerin gruplar halinde soygun, talan vb. suçları işlemesi nedeniyle devlet otoritesi kalmamıştı.
Savaşın İttifak Devletleri grubunun aleyhine sonuçlanacağı 1918 yılının ortalarına doğru anlaşılmaya başlanmış; hatta Osmanlı Sadrazamı Talat Paşa, 3 Eylül 1918’de Avrupa’ya yaptığı seyahatinde müttefiklerin barış hakkındaki düşüncelerini öğrenmeye çalışmıştı. Ancak bu çabalardan bir sonuç alınamamıştı.
1918 yılının Ekim ayından başlayarak; savaşta birlikte çarpıştığımız müttefiklerimiz, mütareke yapmak için değişik kanallardan İtilâf Devletleri’ne başvurmaya başlamışlardı. Bunun üzerine, Talat Paşa hükümeti 8 Ekim 1918’de istifa etmişti. 4 Temmuz 1918’de Osmanlı tahtına oturmuş olan Sultan Vahdettin, yeni hükümeti kurma görevini Tevfik Paşa’ya vermişti. Ancak, Tevfik Paşa’nın hükümet kuramaması üzerine hükümeti kurma görevi Ahmet İzzet Paşa’ya verilmişti.
Ahmet İzzet Paşa, memleketin içinde bulunduğu kritik durumu göz önünde tutarak, vakit kaybetmeksizin, bütün gayreti ile bir mütareke imzalamak için çalışmalara başlamıştı. Çünkü İngilizler ve Fransızlar, Trakya’da yedi tümenlik yeni bir askerî kuvvet oluşturmaya başlamışlardı. Bu kuvvetlerin İstanbul ve boğazlar üzerine yürümesine mani olmak isteyen İzzet Paşa, mütareke çalışmalarını hızlandırmıştı. Hatta 5 Ekim 1918’de barış yapma isteğimiz A.B.D. Başkanı Wilson’a değişik kanallardan iletilmiş, ancak müsbet bir cevap alınamamıştı.
Ahmet İzzet Paşa, 19 Ekim 1918’de Meclis-i Mebusanda okuduğu hükümet proğramında yapılacak bir mütarekenin temel esaslarını ortaya koymaya çalışmıştı. Ahmet İzzet Paşa “Amerika Reisği Cumhuru tarafından ilân edilmiş olan hak ve adil esaslarına müstenit bir sulhü kemâl-i hulus ile kabul edeceğiz” diyerek Wilson prensipleri çerçevesinde bir barış yapabileceğimizi belirtmişti.
Ahmet İzzet Paşa Hükümeti’nin mütareke yapma yollarını arayıp, bir türlü muvaffak olamadığı sıralarda; Kutülammâre’de esir düşerek Büyükada’da esirlik günlerini geçiren İngiliz Generali Townshend, eskiden beri tanıdığı ve hükümette Bahriye Nazırlığı görevinde bulunan Rauf Bey’e bir mektup göndererek “esirliği süresince gördüğü hoş ve şerefli muameleye karşılık olarak, İngiltere ile müzakerelere girişildiği takdirde, Osmanlı Hükümetine yardıma hazır olduğunu” bildirdi.
İngiliz Generalinin bu müracaatı, Osmanlı Hükümeti’nce bulunmaz bir fırsat telakki edildi. Çünkü, Hükümet, mütareke yapabilmek için çeşitli yollardan teşebbüse geçmiş, fakat olumlu bir sonuç alamamıştı. Bu nedenle Townshend’in teklifine sıcak bakılmış ve 17 Ekim 1918’de Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Bahriye Nazırı Rauf Bey ve General Townshend arasında bir görüşme yapılmıştı. İngiliz yetkililer ile görüşen General Townshend, bu girişimden olumlu sonuç aldı.
Diğer taraftan İngiliz Hükümeti de Osmanlı Hükümeti ile yapılacak bir mütarekenin sadece kendi delegelerinin katılacağı görüşmelerle yapılmasını istemekteydi. Bu nedenle, Osmanlı Devleti’nin mütareke teklifini kabul etmiş ve Akdeniz Filosu Komutanı Vis Amiral Calthorpe’ye İngiltere adına mütareke görüşmelerini başlatması konusunda yetki vermişti. Amiral Calthorpe de Osmanlı Sadrazamı Ahmet İzzet Paşa’ya bir an önce Osmanlı delegelerinin mütareke için Mondros’a gönderilmesini isteyen bir mektup gönderdi.
Mütarekenin İmzalanması ve Hükümleri
Amiral Calthorpe’nin bu mektubu üzerine Padişah Vahdettin’le görüşen Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, bir heyet teşkil etti. Heyete Bahriye Nazırı Rauf Bey, Hariciye Müsteşarı Reşat Hikmet Bey, o zaman İzmir’de bulunan Erkân-ı Harp yarbaylarından Sadullah Bey’ler seçildi.
26 Ekim 1918’de Limni Adası’nın Mondros Limanına ulaşan heyetimiz, 27 Ekim 1918’de İngilizlerin meşhur Agemennon zırhlısında görüşmelere başladı. İlk oturumda -önceden Osmanlı heyetine verilmemiş olan- mütarekename projesi metni okunarak maddeleri üzerinde görüşmelere geçildi. Beş oturum olarak yapılan görüşmeler sonucunda, 30 Ekim 1918’de çalışmalar tamamlanmış ve mütareke aynı gün akşamı saat 20. 00’de imzalanmıştır.
30 Ekim 1918 günü İtilâf Devletleri adına İngiliz Akdeniz Filosu Komutanı Vis Amiral Calthorpe ile Osmanlı Devleti adına Rauf, Reşat Hikmet ve Sadullah Bey’lerin imzaladıkları Mondros Mütarekenamesi 25 maddeden oluşmaktaydı.
Türk Milletinin kaderini büyük ölçüde etkileyen ve altıyüz küsur yıllık Osmanlı Devleti’nin sonunu da hazırlayan Mondros Mütarekesi’nin en ağır maddeleri, ya da sık sık ihlâlinden şikayet edilen maddeleri şunlardır:
Madde 1. Karadeniz’e geçiş için, Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarının açılması ve Karadeniz’e geçiş güvenliğinin sağlanması için Çanakkale ve Karadeniz İstihkamlarının müttefikler tarafından işgali.
Madde 5. Hudutların korunması ve iç güvenliğin sağlanması için, lüzum görülecek askerî kuvvetten fazlasının derhal terhisi (İşbu askerî kuvvetin sayısı ve durumu İtilâf Hükümetleri tarafından Devlet-i Aliye ile müzakere edildikten sonra kararlaştırılacaktır. )
Madde 7. Müttefikler (İtilâf devletleri), güvenliklerini tehdit edecek durumda stratejik noktalarını işgal hakkına sahip olacaklardır.
Madde 10. Toros Tünellerinin Müttefikler tarafından işgali.
Madde 12. Hükümet haberleşmeleri dışındaki telsiz ve kablolar İtilâf devletleri memurları tarafından denetlenecektir.
Madde 15. Bütün demiryollarına İtilâf kontrol subayları memur edilecektir.
Madde 20. Beşinci madde gereğince terhis edilecek Osmanlı kuvvetlerine ait teçhizat, silah, cephane ve nakil vasıtalarının kullanma tarzına ait verilecek malumata riayet olunacaktır.
Madde 21. İtilâf devletlerinin menfaatlerini korumak için İaşe Nezaretinde İtilâf mümessilleri bulunacak ve kendilerine bu yolda gerekli görülecek bütün bilgiler verilecektir.
Madde 24. Vilayat-i Sittede (İngilizce metinde altı Ermeni vilayeti olarak geçen bu vilayetlerimiz şunlardı:Erzurum, Van, Harput, Diyarbakır, Sivas, Bitlis) karışıklık çıkması halinde bu vilayetlerin bir kısmının işgal hakkını İtilaf devletleri muhafaza ederler.
İtilâf devletleri bu mütarekeye, dış görünüşte Osmanlı Devletini ve Türk Milletini yokedici kayıtsız ve şartsız teslim hissini verecek açık hükümler koymaktan dikkatle kaçınmışlardı. Buna mukabil, savaş içinde aralarında imzaladıkları gizli paylaşım projelerinin ve antlaşmalarının tatbik edilebilmesi için de yoruma açık bir metin düzenlemek gayretlerini sarfetmişlerdi.
Mütarekenin imzalanmasını her iki hükümet de kendi açısından bir başarı saymıştı. Nitekim Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Rauf Bey’e bir teşekkür yazısı yazmış ve mütarekenin onaylanması amacıyla Meslis-i Mebusan’da yaptığı konuşmada mütarekenin ılımlı olduğunu söyleyerek, meclisin oy birliği ile mütarekeyi onaylamasını sağlamıştı. Diğer taraftan, İngiliz Harp Kabinesi de 31 Ekim’de Calthorpe’ye görüşmeleri “kudret ve başarı ile yürüttüğü için” tebrik telgrafı göndermeye karar vermiş; bilahare de Calthorpe’yi İngiltere’nin İstanbul’daki “Yüksek Komiserliğine” getirmiştir.
Aslında mütareke Osmanlılar için, diğer müttefik devletlerin yaptıkları antlaşmalara bakarak daha hafif gibi görünüyorsa da, uygulamada Türk Milleti için bir felaket habercisi olmuştur.
Mondros Mütarekesi Hükümlerinin Uygulanması ve İşgaller
Mütareke hükümlerinin esnek ve karmaşık olması bir çok güçlüklerin çıkmasına yol açmıştır. Bu şartlardan yararlanan İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti’ni parçalamak maksadıyla önceden hazırladıkları gizli plânlarını artık açıkça uygulamaya koyabileceklerdi.
Mütarekenin imzalanmasından sonra İngilizler, Osmanlı topraklarını kolaylıkla işgal edebilmek için, öncelikle Osmanlı Ordusu’nun dağıtılmasını istemişlerdi. Bunun üzerine Ahmet İzzet Paşa Hükümeti, Ordu komutanlarına yolladığı emirlerle, birliklerinin terhis işlemlerini başlatmalarını ve müttefik işgallerine tepki göstermemelerini istemişti.
Nitekim mütarekenin 7.nci maddesini kendi arzu ve amaçları doğrultusunda yorumlayan İtilaf devletleri Türk topraklarını işgale başladılar. Henüz mütarekenin mürekkebi kurumadan 1 Kasım 1918’de İngilizlerin, Türk olmayan halkın baskı altında olduğunu ileri sürerek Musul’un 20 km güneyinde bulunan Hamamalîk’i işgal ettiler. O bölgede bulunan 6. Türk Ordusu Komutanı Ali İhsan Paşa’nın bu işgali şiddetle protesto etmesine rağmen, İngiliz askerî kuvvetleri ilerlemeye devam ederek 3 Kasım 1918’de Musul’u işgal ettiler. İşgallere tepki gösteren Ali İhsan Paşa da görevden alınarak İstanbul’a çağrılacak ve tutuklanacak; bir süre sonra da diğer tutuklananlarla birlikte Malta’ya sürgüne gönderilecektir.
Mütareke’nin imzalandığı tarihte; yani 30 Ekim 1918’de Adana’da bulunan Yıldırım Ordu Grubu Komutanlığı’na atanmış olan Mustafa Kemal Paşa, Mondros Mütarekesi hükümlerine en sert tepkiyi gösteren kişilerden biri olmuştu. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, “bu hükümlerin aynen uygulandığı takdirde bütün vatanın işgal ve istila edilebileceği” gerçeğini görmüş ve bu konuda yetkilileri uyarmaya çalışmıştı.
Musul’dan sonra İngilizlerin İskenderun’a asker çıkaracaklarını ve şehri işgal edeceklerini öğrenen Mustafa Kemal Paşa, buna oldukça sert bir tepki gösterdi. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya gönderdiği telgraflarda, bu işgallerin haksız olduğunu, İskenderun’a çıkacak İngiliz kuvvetlerine karşı mücadele edeceğini bildirdi. Bunun üzerine telaşlanan Ahmet İzzet Paşa, İngilizlerle olan ilişkinin tekrar bir çatışmaya dönmemesi için Yıldırım Ordu Grubu’nu lağvetti. Yetkisiz ve makamsız kalan Mustafa Kemal Paşa, Harbiye Nezareti emrine alınmış ve İstanbul’a çağrılmıştı. O da 7 Kasım 1918’de de İstanbul’a gitmek üzere trenle Adana’dan ayrılmıştı.
Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a gelmesinden sonra İngilizler İskenderun’u 9 Kasımda işgal ettiler.
6 Kasım’da Çanakkale’ye gelen bir İngiliz Heyeti ile yapılan protokol ile, burada bulunan Türk askerî birliklerinin İstanbul’a gönderilmesi kararlaştırılarak, silah ve cephaneler münasip depolara yığıldı. Boğazları teslim almak amacıyla, 10 Kasım 1918’de İngilizler Çanakkale’ye girdiler ve şehri işgal ettiler.
Diğer taraftan 9ğ12 Kasım 1918 tarihleri arasında 73 parça savaş gemisinden oluşan İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan savaş gemileri Çanakkale Boğazı’ndan geçerek, 13 Kasım 1918 günü İstanbul önlerine geldi ve Dolmabahçe önlerine dizildi. Böylece Osmanlı Devleti’nin payitahtı olan İstanbul fiili bir işgale maruz kaldı.
Bir İtilâf devletleri donanması da İzmir limanı önlerine gelmişti. İzmir’de bulunan 8. Türk Ordusu Komutanı Nurettin Paşa direnmek için kuvvetlerinin takviye edilmesini İstanbul’dan istemişti. Ancak, Harbiye Nezareti bunu kabul etmedi ve kuvvetlerin terhisinde ısrar etti. İzmir’e giren İtilaf Donanması burada “Abluka ve seyrüsefer Kumandanlığını” kurdular.
Aralık 1918’de de Fransızlar, Dörtyol, Mersin, Osmaniye ve Adana’yı işgal ettiler. İngilizler ise Batum, Antep, Konya istasyonunu, Ocak ve Şubat 1919’da ise Maraş ve Bilecik, Mart’ta Samsun ve Merzifon ile Urfa’yı, Nisan’da ise Kars’ı işgal ettiler.
İtalyanlara gelince, onlar başlangıçta işgaller için acele etmemişlerdi. Ancak Paris Barış Konferansı ‘nda Yunanistan lehine olan gelişmeleri görünce 28 Mart 1919’da Antalya, 4 Mayıs’ta Kuşadası, 11 Mayıs’ta da Fethiye, Bodrum ve Marmaris’i işgal ettiler. Konya ve Akşehir’e kuvvet gönderdiler.
Mütareke hükümlerine aykırı olarak yapılan bu işgallerin yanı sıra; İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un, İngiliz Avam Kamarası’nda yaptığı bir konuşmada “Kürt, Arap, Ermeni, Rum ve Yahudilerin Türk egemenliğinden kurtarılacağını” söylemesi, İtilaf devletlerinin gerçek niyetlerini ortaya koyuyordu. İngilizler, bilhassa azınlıkların bağımsızlıklarına yönelik vaatlerde bulunarak onların Türklere karşı cephe almalarını sağladılar. Türklere esaret ve zelil bir hayat hazırlıyorlardı. Bunun bir an önce gerçekleşmesi için de işgallere hız verdiler.
Mütarekenin imzalanmasından 15 Mayıs 1915 tarihinde İzmir’in işgaline kadar gerçekleşen işgaller şu sırayı takip etti:
Fransızlar 11 Aralık 1918’de Dörtyol’u, 17 Aralık 1918’de Mersin’i, 26 Aralık 1918’de Pozantı’ya kadar bütün Adana vilayetini, 3 Şubat 1919’da Çiftehan’ı, 16 Nisan 1919’da Afyon Karahisar istasyonunu;
İngilizler 24 Aralık 1918’de Batum’u, 10 Ocak 1919’da Ayıntab’ı, 13 Ocak 1919’da Cerablus’u ve Karkamış’ı, 23 Ocak 1919’da Konya İstasyonu’nu, 22 Şubat 1919’da Maraş’ı, 27 şubat 1919’da Bilecik’i, 24 Mart 1919’da Urfa’yı, 13 Nisan 1919’da Kars’ı işgal etmişlerdi. İngilizler, ayrıca 9 Mart 1919’da Samsun’a bir müfreze asker çıkarmışlar ve bir kaç gün sonra Merzifon’a bir kıta göndermişlerdi.
İtalyan’lar 28 Mart 1919’da Antalya’yı, 4 Mayıs 1919’da Kuşadası’nı, 11 Mayıs 1919’da Fethiye’yi, Bodrum ve Marmaris’i işgal ettiler. İtalyanlar, ayrıca 2 Nisan 1919’da Konya’ya bir tabur ile 14 Mayıs 1919’da Akşehir’e bir müfreze yerleştirdiler.
Yunanlılar ise 9 Ocak 1919’da Uzunköprü-Hadimköy Demiryolu’nu; İngiliz-Fransız müşterek birlikleri de 1 şubat 1919’da Turgutlu-Aydın Demiryolu’nu işgal ettiler.
İzmir'in İşgali |
Paris barış Konferansı’ndan İzmir’in işgali üzerine bir karar çıkınca, Yunanlılar tarafından İzmir’in işgal edilmesi için hazırlıklar yapıldı. İngiliz amirali Calthorpe’e 7 Mayıs 1919’de İzmir’in işgal edileceği hükümeti tarafından haber verildi. Bunun üzerine Amiral İstanbul’dan ayrılarak 13 Mayıs’da İzmir’e geldi. Fransız, İtalyan, Yunan subayları ile bir toplantı yaparak; işgalin nasıl gerçekleştirileceği ve nerelerin işgal edileceği de karar bağlandı. Bu toplantıda İzmir’in bir Yunan tümeni tarafından işgal edilmesi de karar bağlandı. Amiral İzmir valisine ve 17. Kolorduya bir nota ile Mondros Mütarekesinin 7. maddesine göre işgal edileceğini, 15 Mayıs’da yapılacak işgal olayında bir olay çıkmaması için Türk askerlerinin kışlalarından çıkmamalarını; haberlerin engellenmesi için de telgrafhanenin İngilizler tarafından işgal edileceğini de Vali Ali Nadir Paşa’ya bildirdi.
Bu arada Yunan deniz yüzbaşısı Mavroidis, bazı Rumları kiliseye toplayarak İzmir’in Yunan birliklerince işgal edileceğini müjdeledi. Venizelos tarafından gönderilen bildiriyi de okudu. Yerli Rumlar “Megalo İdea”nın gerçekleşeceği sevinciyle coşmaya başladılar. Türk milleti için kara günler başlamıştı.
Diğer taraftan İzmir’in işgal edileceğini haber alan Türkocağı üyeleri ve İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından kurulan Redd-i İlhak Heyet-i Milliyesi, müslüman Türk halkını Meşatlık’ta yapılacak mitinge davet eden bildiriler yayınlayarak, halkı mitinge çağırdılar.
15 Mayıs 1919 sabahı Yunan ve İngiliz savaş gemileri İzmir limanına girdiler. Karaya Yunan askerleri çıkınca kilise çanları çalıyor, kadınlı erkekli yerli Rumlar büyük bir coşku ile onları karşılıyorlar ve İzmir Metropoliti tarafından Yunan askerleri takdis ediliyorlardı. Yunan askerleri şehir içinde ilerlemeye başlayınca gazeteci Osman Recep Nevres (Hasan Tahsin) Yunan bayrağını taşıyan askeri öldürerek Türk milletinin sesini duyurdu. Kendisi de şehit oldu. Bu olayı takiben Yunan askerleri askeri kışlayı işgal ettiler. Türk askerlerine karşı konulmaması ve kışladan çıkılmaması emredildiğinden askerlerimiz silah kullanmadı. Askerlerimizin üzerindeki paraları ve kıymetli eşyaları alındı. Hakaretler edildi. Bir kısmı da öldürüldü.
Esir olarak alınan Türk askerleri ve sivil halka akla hayale gelmeyen işkenceler yapıldı. Zito Venizelos demeyen Albay Süleyman Fethi Bey şehit edildi. Kolordu Başhekimi Yarbay Şükrü Bey de şehit edilenler arasındaydı. Yunanlılar hem askerlerimizi, hem de sivil halkı katlettiler. Öldürülen Türklerin cesetleri rıhtımdan denize atıldı. Yunan katliamı o derece vahşete dönüştü ki, İngiliz subayları askerlerin bu manzarayı görmemesi için gemilerinin korkuluklarına tente çektirdiler. Yunan askerleri katliamlar yanında Türklere ait dükkanları ve evleri de yağmaladılar, kadınları ve çocukları öldürdüler. Öldürdükleri Türklerin ayaklarına taşlar bağlayarak denize attılar. Kadınların, kızların ırzlarına tecavüz ettiler. Yunan işgali kısa zamanda İzmir’in dışına da çıkıp 16 Mayıs’ta Urla, 17 Mayıs’ta Çeşme, 20 Mayıs’ta Torbalı, 22 Mayıs Menemen, 25 Mayıs Manisa, Bayındır, Selçuk, 27 Mayıs Aydın, 28 Mayıs Ayvalık ve Tire, 29 Mayıs Turgutlu, 4 Haziran Nazilli, 5 Haziran Akhisar, 12 Haziran Bergama işgale uğradı.
İşgallerin başlamasıyla bütün Türkiye’de büyük bir kaynaşma meydana geldi. Ordu birliklerinin yerlerinden oynatılması ve terhis, askerî malzeme ve silah nakliyatı, yerlerine dönen göçmenler, işgal kuvvetlerinin gidiş gelişi, Türkiye’de bulunan Alman ve Avusturya asker ve subaylarının sevki, başta İstanbul olmak üzere önemli merkezleri ve yolları devamlı bir harekete sahne yaptı. Hiçbir yerde nizam, intizam kalmamıştı. Memleketin her tarafı asker firarileri, hapishane kaçkınları ile dolmuş, Anadolu adeta eşkıya yatağı olmuştu. Binlerce aziz şehidi toprağa gömen, yüzbinlerce öksüz çocuğa, sakat ve kötürüm insana şahit olan bu millet artık yeni bir maceraya sürüklenmek de istemiyordu.
Bu arada Yunan deniz yüzbaşısı Mavroidis, bazı Rumları kiliseye toplayarak İzmir’in Yunan birliklerince işgal edileceğini müjdeledi. Venizelos tarafından gönderilen bildiriyi de okudu. Yerli Rumlar “Megalo İdea”nın gerçekleşeceği sevinciyle coşmaya başladılar. Türk milleti için kara günler başlamıştı.
Diğer taraftan İzmir’in işgal edileceğini haber alan Türkocağı üyeleri ve İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından kurulan Redd-i İlhak Heyet-i Milliyesi, müslüman Türk halkını Meşatlık’ta yapılacak mitinge davet eden bildiriler yayınlayarak, halkı mitinge çağırdılar.
15 Mayıs 1919 sabahı Yunan ve İngiliz savaş gemileri İzmir limanına girdiler. Karaya Yunan askerleri çıkınca kilise çanları çalıyor, kadınlı erkekli yerli Rumlar büyük bir coşku ile onları karşılıyorlar ve İzmir Metropoliti tarafından Yunan askerleri takdis ediliyorlardı. Yunan askerleri şehir içinde ilerlemeye başlayınca gazeteci Osman Recep Nevres (Hasan Tahsin) Yunan bayrağını taşıyan askeri öldürerek Türk milletinin sesini duyurdu. Kendisi de şehit oldu. Bu olayı takiben Yunan askerleri askeri kışlayı işgal ettiler. Türk askerlerine karşı konulmaması ve kışladan çıkılmaması emredildiğinden askerlerimiz silah kullanmadı. Askerlerimizin üzerindeki paraları ve kıymetli eşyaları alındı. Hakaretler edildi. Bir kısmı da öldürüldü.
Esir olarak alınan Türk askerleri ve sivil halka akla hayale gelmeyen işkenceler yapıldı. Zito Venizelos demeyen Albay Süleyman Fethi Bey şehit edildi. Kolordu Başhekimi Yarbay Şükrü Bey de şehit edilenler arasındaydı. Yunanlılar hem askerlerimizi, hem de sivil halkı katlettiler. Öldürülen Türklerin cesetleri rıhtımdan denize atıldı. Yunan katliamı o derece vahşete dönüştü ki, İngiliz subayları askerlerin bu manzarayı görmemesi için gemilerinin korkuluklarına tente çektirdiler. Yunan askerleri katliamlar yanında Türklere ait dükkanları ve evleri de yağmaladılar, kadınları ve çocukları öldürdüler. Öldürdükleri Türklerin ayaklarına taşlar bağlayarak denize attılar. Kadınların, kızların ırzlarına tecavüz ettiler. Yunan işgali kısa zamanda İzmir’in dışına da çıkıp 16 Mayıs’ta Urla, 17 Mayıs’ta Çeşme, 20 Mayıs’ta Torbalı, 22 Mayıs Menemen, 25 Mayıs Manisa, Bayındır, Selçuk, 27 Mayıs Aydın, 28 Mayıs Ayvalık ve Tire, 29 Mayıs Turgutlu, 4 Haziran Nazilli, 5 Haziran Akhisar, 12 Haziran Bergama işgale uğradı.
İşgallerin başlamasıyla bütün Türkiye’de büyük bir kaynaşma meydana geldi. Ordu birliklerinin yerlerinden oynatılması ve terhis, askerî malzeme ve silah nakliyatı, yerlerine dönen göçmenler, işgal kuvvetlerinin gidiş gelişi, Türkiye’de bulunan Alman ve Avusturya asker ve subaylarının sevki, başta İstanbul olmak üzere önemli merkezleri ve yolları devamlı bir harekete sahne yaptı. Hiçbir yerde nizam, intizam kalmamıştı. Memleketin her tarafı asker firarileri, hapishane kaçkınları ile dolmuş, Anadolu adeta eşkıya yatağı olmuştu. Binlerce aziz şehidi toprağa gömen, yüzbinlerce öksüz çocuğa, sakat ve kötürüm insana şahit olan bu millet artık yeni bir maceraya sürüklenmek de istemiyordu.
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR