- Katılım
- 14 Şub 2021
- Mesajlar
- 3,604
- Tepkime puanı
- 16,799
- Tepkiler
- 15,336
- Puanları
- 113
- Meslek - Branş
- Öğretmen - Tarih
Talebe Hakkında ek bir bilgi sağlanmamış.
3.2. ASYA VE AFRİKA’DAKİ SÖMÜRGECİLİK FAALİYETLERİ VE BAĞIMSIZLIK MÜCADELELERİ ÇERÇEVESİNDE MEYDANA GELEN OLAYLAR
3.2.1. Avrupa Sömürgeciliğine Karşı Başkaldırı
-XX. yüzyılın başlarında zirveye çıkan sömürgecilik, II. Dünya Savaşı sonrasında bitme noktasına geldi.
-I.Dünya Savaşı’ndan beri Asya ve Afrika’da olgunlaşan milliyetçi hareketler 1929 Ekonomik Buhranı’yla güçlendi ve 1945’ten sonra sömürge konumundaki ülkeler bağımsızlıklarını kazanmaya başladı.
-Yerli halklar, ülkelerinin zenginliklerinin yabancılarca sömürülmesine son verilmesi gerektiğini savundular.
-Avrupa’da eğitim alan sömürge halklarının seçkinleri, milliyetçilikle demokrasiyi öğrenmiş olarak bağımsızlık talebinde bulundular.
-Mahatma Gandi, Suharto, Ho Şi Min gibi liderler toplumsal hareketlere yön verdiler.
-Birleşmiş Milletlerin tavrı da aynı yöndeydi.
-Sömürülen ülkelerdeki bu başkaldırı, her şeyden önce Avrupalıya yöneldi.
-Milliyetçilik aynı zamanda yoksulluğa karşı bir mücadele özelliği de yansıttı.
-Yirmi yıldan az bir sürede, 1945’ten 1965’e kadar Avrupa’nın Asya, Afrika ve Endonezya’daki hemen hemen tüm sömürgeleri bağımsızlıklarını kazandı.
-Onları 1970 ve 1980’lerde diğer sömürgeler izledi ve Britanya’nın 1999’da Hon Kong’u Çin’e devretmesiyle sömürge çağı simgesel olarak sona erdi.
3.2.2. Hindistan ve Pakistan
-18. yüzyılın ortalarından itibaren İngiliz sömürgesi olan Hindistan’da yerli halk İngiliz yönetimine karşı çetin mücadeleler verdi.
-İngiltere, savaş sonrasında Hindistan’a vadettiği hakları vermedi.
-II. Dünya Savaşı başlayınca İngilizler, Hindistan’ın Müttefikler yanında savaşa girdiğini ilan etti.
-İngiltere, 3 Haziran 1947’de İngiliz-Hint İmparatorluğu’nun Hindistan ve Pakistan olarak iki ayrı ülkeye bölünmesinin planlandığını duyurdu.
-15 Haziran 1947’de gece yarısı Pakistan ve Hindistan bağımsızlıklarını resmen ilan etti.
-Doğu Pakistan 1971 yılında Pakistan’dan ayrılarak Bangladeş adıyla bağımsızlığını ilan etti.
-20. yüzyılda İngilizleri bölgeden atmak için Hint halkının direnişinde Mahatma Gandi ve Muhammed Ali Cinnah isimleri ön plana çıktı.
Mahatma Gandi
-Gandi, 1888-1891 yılları arasında Londra’da hukuk eğitimini aldıktan sonra Güney Afrika’da meslek hayatına atıldı.
-Hint halkının kendi kendini yönetmesi yönündeki fikrini yaymak için mücadele verdi.
-İngilizlerin yaptığı uygulamalara karşı pasif direniş başlattı.
-Çıplak vücuduna bir beyaz bez sarıp, sadece keçi sütü ile beslenerek pasif direnişini sürdürdü. Gandi’nin mücadele anlayışı düşmanı mahvetmeye değil, zafer kazanmaya yönelikti. Gandi’ye göre
-1930’da İngiltere’nin Hindistan’da uyguladığı tuz vergisini protesto etmek için “Tuz Yürüyüşü”nü gerçekleştirdi.
-1931’de İngiltere ile anlaşarak sivil itaatsizlik mücadelesini sona erdirdi.
-İngiltere’nin 1935’te Hindistan Hükûmeti Yasası’nı kabul etmesiyle sınırlı bir kendi kendine yönetim sağlanmış oldu.
-Gandi, 30 Ocak 1948’de Delhi’de Müslümanlara olan sıcak ve barışçıl yaklaşımından hoşlanmayan Nathuram Godse (Naturam Gods) adlı Hindu bir fanatik tarafından öldürüldü.
-Tarihin en etkili sonuç alma yöntemlerinden olan sivil itaatsizlik ve şiddetsiz eylem, Gandi’nin insanlığa kattığı mücadele türleri oldu ve onunla sembolleşti.
Muhammed Ali Cinnah
-1876’da Karaçi’de dünyaya gelen Muhammed Ali Cinnah, Pakistan’ın kurucusudur.
-Hindistan Yarımadası’nın Hindistan ve Pakistan olarak iki ayrı devlete ayrılmasının İngiltere’ye kabul ettirilmesi, onun çalışmaları sonucunda gerçekleşmiştir.
-Cinnah, Londra’da hukuk eğitimi almıştır. Önce Hindistan Ulusal Kongresi’ni desteklemiş sonra Tüm Hint Müslümanları Birliğine katılmıştır.
-İngiliz egemenliğine karşı Hindular ve Müslümanların siyasal birlik kurmasının gerekliliğini savunmuştur.
-İngiltere’nin 1935’te yayımladığı Hindistan Yönetim Yasası Cinnah’ı, Hindistan’da Hindularla Müslümanların bir arada aynı devlet çatısı altında yaşamalarına olanak kalmadığına inandırmıştır.
-Cinnah, yaşadığı hayal kırıklıkları üzerine Müslüman milliyetçiliği hareketini başlatmıştır.
-Muhammed Ali Cinnah’ın önderliğinde başlayan ve gelişen hareket üzerine 1940’ta Lahor’da toplanan Müslüman Birliği Cemiyeti Kongresi’nde Hindulardan tamamen ayrı ve bağımsız bir Pakistan Devleti kurulması kararlaştırılmıştır.
3.2.3. Emperyalist Devletlerin Afrika’daki İnsan Hakları İhlalleri
Fransa’nın Cezayir’i İşgali
-Osmanlı egemenliğinde dayılar (valiler) tarafından yönetilen Cezayir, 1830’da Fransa’nın işgaline uğradı.
-Fransa, Cezayir halkının işgal karşısında gösterdiği direnişi kırmak ve bağımsızlık yanlısı hareketlere engel olmak için askerî, siyasi, dinî, kültürel, ekonomik vb. her türlü baskı yolunu denedi.
-Ülkedeki Fransız yönetimine ve onun uygulamalarına karşı uyanışta Abdülhamid Bin Badis’in önderliğinde 1931’de kurulan Cezayirli Müslüman Alimler Cemiyetinin büyük bir etkisi oldu.
-Bin Badis, görüşlerini “Dinimiz İslam, dilimiz Arapça, vatanımız Cezayir.” sloganlarıyla dile getirdi.
-5 Ağustos 1945’te Cezayir’de yapılan törenlere katılanların Cezayir bayrağı taşımaları üzerine işgal kuvvetleri, gerçekleştirdikleri silahlı saldırıda tank ve savaş uçakları kullandılar.
-Yaşanan olaylarda en az 40 bin Cezayirli hayatını kaybetti. Bu olay, tarihe Setif Katliamı olarak geçti.
-Setif Katliamı, Cezayirliler tarafından soykırım olarak anılmaktadır.
-Fransa bu ayaklanmayı bastırabilmek için tam anlamıyla bir vahşet sergiledi.
-1948-52 yılları Cezayir’de işgale karşı ayaklanmaya hazırlık yılları oldu.
-Ayaklanmanın merkezîleştirilmesi amacıyla Ulusal Kurtuluş Ordusu adında bir teşkilat oluşturuldu.
-Ayaklanmanın başlamasıyla özellikle kırsal bölgelerdeki Cezayirliler kitleler hâlinde gerilla birliklerine katıldı.
-Ulusal Kurtuluş Cephesi sömürge sisteminin kaldırılması, bağımsız Cezayir’in kurulması, inançlara saygı gösterilmesi ve toprak reformu yapılmasını hedeflemişti.
-Cezayir olayı, Bandung Konfransı ile uluslararası platforma taşındı.
-Cezayir’de 1 Kasım 1954’te başlayan ayaklanma, Fransa’da iktidara gelen De Gaulle’ün (Dö Gol) 1962’de Evian Antlaşması’nı imzalayarak Cezayir’in bağımsızlığını tanımasıyla son buldu.
-Yeni kurulan devlet Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti adını aldı.
Güney Afrika
-Güney Afrika’da beyaz azınlık, yerli olan siyahi halk üzerinde ırk ayrımcılığını [apartheid (apartheyd)] esas alan bir terör yönetimi sergiledi.
-Ekonomi, eğitim ve politikayı kendi tekelinde tutan beyaz yönetim siyahi insanları dışladı.
-Nelson Rolihlahla Mandela (Nelsın Rolilala Mandela), bu şartlardaki bir ülkede verdiği mücadele ile Güney Afrika'nın seçimle iktidara gelen ilk siyahi devlet başkanı oldu.
-Nelson Mandela, 1942’de Witwatersrand (Vitvatırsrend) Üniversitesinin hukuk bölümünü bitirerek ülkenin ilk siyahi avukatı oldu.
-Irk ayrımına karşı yerli halkın kurduğu Afrika Millî Kongresi’ne katıldı (1944) ve kısa zamanda kongrenin Gençlik Birliğine başkan seçildi.
-Siyahilerin kurtuluş hareketinin liderlerinden biri oldu (1948).
-Mandela ırk ayrımına karşı mücadele eden Afrikalı siyahilerin sembolü oldu.
-1980'li yıllarda ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyada yoğunlaşması üzerine adı geniş kitlelere yayıldı.
-1990’da Devlet Başkanı De Klerk (Dö Klerk) tarafından serbest bırakılmasına, Güney Afrika siyahilerinin yanında birçok beyaz da sevindi.
-“Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın sonuna kadar siyahilerin bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” şeklinde ifade ettiği sözleri, Mandela’yı halk arasında bayraklaştırdı.
-Mandela, 1990’da hapisten çıkınca demokratik bir Güney Afrika kurulması için çalıştı.
-1994 seçimlerini kazanarak ülkenin ilk siyahi cumhurbaşkanı oldu.
-Afrikalılar, Mandela’yı bir özgürlük savaşçısı olarak kabul etti.
3.2.4. Orta Doğu’da Baas Rejimleri
İdeolojik Yapı ve Olgunlaşma
-Suriye ve Irak’ta 1950’li yıllardan itibaren kendini hissettiren fakat iktidarı 1960’lı yıllarda ele geçiren Arap Baas Sosyalist Partisi, Arap milliyetçisi ve Marksist olan Salah Bitar ve Mişel Eflak tarafından 1943’te kurulmuştur.
-Baas, Suriye milliyetçiliğinden ziyade Arap milliyetçiliğini esas almıştır.
-Programında Suriye, Irak, Filistin ve Ürdün’ü bir araya getirmeyi hedefleyen Büyük Suriye projesi vardır.
İktidara Giden Baas
1958 yılı, Suriye ve Irak’taki Baas partileri için uzun vadede iktidara giden yolu açacak gelişmelere sahne oldu.
-1958’de Suriye ile Mısır arasında Panarap idealinin ilk somut adımı atılarak Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC) kuruldu.
-Irak, bu duruma Ürdün ile Arap Federal Birliğini kurduğunu duyurarak karşılık verdi.
- BAC’ın kuruluşu, Hafız Esad’ın başını çektiği Baasçı subayların 1959 yılının sonuna doğru istifasına yol açtı.
-Suriye’nin 1961’de Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden ayrılmasıyla birlik dağıldı.
Baas, ilk olarak 1963’te Irak’ta yapılan askerî darbeyle kısa süreliğine iktidar oldu fakat bu ilk deneyim uzun sürmedi ve dokuz ay sonra karşı darbe yaşandı.
Beş yıllık bir mücadelenin sonunda Irak’ta 35 yıl sürecek Baas rejimi, 1968’de iktidara geldi.
Suriye’de ise Irak darbesinin verdiği cesaretle yapılan darbe günümüze kadar devam eden Baas rejiminin temellerini attı.
-1970’teki darbe sonrası Hafız Esad, 1971’deki halk oylamasıyla ülkenin ilk Nusayri devlet başkanı oldu.
-1970’li yıllar, Suriye’de Esad’a karşı muhalefetin örgütlenmesinin hızlandığı yıllar oldu.
-Muhalifler içerisinde taraftarı en çok olan Müslüman Kardeşler (El-İhvan El-Müslimin), 1982’de Hama’da ayaklandı.
-Irak’ta 1979’da yönetimi Saddam Hüseyin ele aldı.
-Saddam Hüseyin, yönetime hâkim olduğu yıllarda sistematik bir baskı ve korku politikası uygulayarak rejimin otoriter ruhunu canlandırdı.
- Suriye ve Irak’taki rejimler zamanla aile ve mezhep odaklı politikalar izlemeye başladı.
-Saddam Hüseyin’in laik Arap milliyetçiliğine dönüşen katı rejiminin laik yönü Şiileri, Arap milliyetçiliği yönü ise Kürtleri rejime düşman bir tutum sergilemeye yöneltti.
-Suriye ve Irak’taki Baas rejimlerinin ortak paydası, etkin bir muhalefete izin verilmeyen tek partili otoriter rejim olmalarıydı.
-Suriye ve Irak’taki Baas rejimleri, iktidarları boyunca kendi sınırlarını aşan stratejik hedeflere nüfuz etme çabalarına girişti.
Dünyada Soğuk Savaş’ın yaşandığı dönemde Hafız Esad, başından beri Doğu’nun lideri Sovyetler Birliği ile sıkı ilişkiler kurarken Saddamlı Irak, 1991 Körfez Savaşı’na kadar Amerika ve Batı dünyasının sadık bir müttefiki oldu.
Saddam ve Hafız Esad dönemleri; siyasal yapıdan orduya, ekonomi politikalarından sosyal dönüşüme kadar birçok alanda benzerlikler gösterdi.
3.2.5. Atatürk Önderliğindeki Türk Millî Mücadele’sinin Bağımsızlık Mücadelesi Veren Milletlere Etkisi
- Mustafa Kemal’in Anadolu’da emperyalistlere karşı başlattığı Türk Millî Mücadelesi ve savaş sonrası gerçekleştirdiği siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlardaki inkılap hareketleriyle geri kalmış ve sömürge durumundaki milletlere örnek teşkil etmiştir.
-Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Hindistan, Suriye ve Irak Müslümanları emperyalizme karşı ortak bir cephenin oluşturulması arayışında örnek olarak Kurtuluş Savaşı’nın kazanılışını görmüşlerdir.
- Mustafa Kemal Atatürk’ün Batı emperyalizmi ve sömürgeciliğine karşı Türk milletiyle bütünleşerek verdiği savaş ve bu savaşın sonunda kazandığı zafer, mazlum milletlere bağımsızlık umudu vermiştir.
-Atatürk, ezilen milletlere sadece bağımsızlık mücadelelerine girişme konusunda değil, inkılapçı hareketleri gerçekleştirme konusunda da yol gösterici olmuştur.
3.2.6. Sömürgeciliğin Afrika’daki Siyasi ve Ekonomik Etkileri
-Afrika’da yaşanan sorunların temelinde sömürgecilik vardı.
-Sınırlar, bölge halkını dikkate almadan Avrupa’daki diplomatik zeminlerde yapılan pazarlıklarla masa başında düz hatlar şeklinde çizildi.
-Farklı dil, din ve kültürlere sahip etnik gruplar, birlikten yoksun bir şekilde geniş alanlarda toplatılarak çatışmaların zemini hazırlandı.
- II. Dünya Savaşı sonrası Afrika’da yeni kurulan devletler bir taraftan önceki sömürge yapısını, idare kadrolarını ve adli kurumlarını muhafaza ederken bir taraftan da parlamenter demokrasinin hâkim olduğu rejimler kurdular.
-Kısa süre sonra bu ülkelerdeki yönetimler yerlerini askerî diktatörlüğe, tek partiye dayalı ve muhalefetin saf dışı edildiği güdümlü demokrasilere bıraktı.
- Afrika’da bağımsızlığını kazanan ülkelerin birçoğunda istikrarsızlık, yolsuzluk, otoriter rejimler ve şiddet olayları görüldü.
-Afrika’da dillerin parçalanmışlığı farklı dinlere mensup toplumların birbirlerine olan düşmanlıkları ve sosyo-ekonomik farklılıklar ayrılıkları artırmaktaydı.
-Afrika kıtasındaki bağımsızlık mücadeleleri II. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir hız kazandı.
-1951’de Libya, İtalya’dan; 1956’da Tunus ve Fas, Fransa’dan ayrılarak bağımsızlığını kazandı.
-1957’de Gana, Sahraaltı Afrika’da bağımsızlığını kazanan ilk devlet oldu.
-Portekiz‘in Sahraaltı Afrika’dan çekilmesi 1975’e kadar sürdü. Rodezya (Zimbabve), 1965’te İngiltere’den ayrılarak bağımsızlığını kazandı.
-Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki Aparthaid Rejimi ise 1994’e kadar sürdü.
3.2.1. Avrupa Sömürgeciliğine Karşı Başkaldırı
-XX. yüzyılın başlarında zirveye çıkan sömürgecilik, II. Dünya Savaşı sonrasında bitme noktasına geldi.
-I.Dünya Savaşı’ndan beri Asya ve Afrika’da olgunlaşan milliyetçi hareketler 1929 Ekonomik Buhranı’yla güçlendi ve 1945’ten sonra sömürge konumundaki ülkeler bağımsızlıklarını kazanmaya başladı.
-Yerli halklar, ülkelerinin zenginliklerinin yabancılarca sömürülmesine son verilmesi gerektiğini savundular.
-Avrupa’da eğitim alan sömürge halklarının seçkinleri, milliyetçilikle demokrasiyi öğrenmiş olarak bağımsızlık talebinde bulundular.
-Mahatma Gandi, Suharto, Ho Şi Min gibi liderler toplumsal hareketlere yön verdiler.
-Birleşmiş Milletlerin tavrı da aynı yöndeydi.
-Sömürülen ülkelerdeki bu başkaldırı, her şeyden önce Avrupalıya yöneldi.
-Milliyetçilik aynı zamanda yoksulluğa karşı bir mücadele özelliği de yansıttı.
-Yirmi yıldan az bir sürede, 1945’ten 1965’e kadar Avrupa’nın Asya, Afrika ve Endonezya’daki hemen hemen tüm sömürgeleri bağımsızlıklarını kazandı.
-Onları 1970 ve 1980’lerde diğer sömürgeler izledi ve Britanya’nın 1999’da Hon Kong’u Çin’e devretmesiyle sömürge çağı simgesel olarak sona erdi.
3.2.2. Hindistan ve Pakistan
-18. yüzyılın ortalarından itibaren İngiliz sömürgesi olan Hindistan’da yerli halk İngiliz yönetimine karşı çetin mücadeleler verdi.
-İngiltere, savaş sonrasında Hindistan’a vadettiği hakları vermedi.
-II. Dünya Savaşı başlayınca İngilizler, Hindistan’ın Müttefikler yanında savaşa girdiğini ilan etti.
-İngiltere, 3 Haziran 1947’de İngiliz-Hint İmparatorluğu’nun Hindistan ve Pakistan olarak iki ayrı ülkeye bölünmesinin planlandığını duyurdu.
-15 Haziran 1947’de gece yarısı Pakistan ve Hindistan bağımsızlıklarını resmen ilan etti.
-Doğu Pakistan 1971 yılında Pakistan’dan ayrılarak Bangladeş adıyla bağımsızlığını ilan etti.
-20. yüzyılda İngilizleri bölgeden atmak için Hint halkının direnişinde Mahatma Gandi ve Muhammed Ali Cinnah isimleri ön plana çıktı.
Mahatma Gandi
-Gandi, 1888-1891 yılları arasında Londra’da hukuk eğitimini aldıktan sonra Güney Afrika’da meslek hayatına atıldı.
-Hint halkının kendi kendini yönetmesi yönündeki fikrini yaymak için mücadele verdi.
-İngilizlerin yaptığı uygulamalara karşı pasif direniş başlattı.
-Çıplak vücuduna bir beyaz bez sarıp, sadece keçi sütü ile beslenerek pasif direnişini sürdürdü. Gandi’nin mücadele anlayışı düşmanı mahvetmeye değil, zafer kazanmaya yönelikti. Gandi’ye göre
-1930’da İngiltere’nin Hindistan’da uyguladığı tuz vergisini protesto etmek için “Tuz Yürüyüşü”nü gerçekleştirdi.
-1931’de İngiltere ile anlaşarak sivil itaatsizlik mücadelesini sona erdirdi.
-İngiltere’nin 1935’te Hindistan Hükûmeti Yasası’nı kabul etmesiyle sınırlı bir kendi kendine yönetim sağlanmış oldu.
-Gandi, 30 Ocak 1948’de Delhi’de Müslümanlara olan sıcak ve barışçıl yaklaşımından hoşlanmayan Nathuram Godse (Naturam Gods) adlı Hindu bir fanatik tarafından öldürüldü.
-Tarihin en etkili sonuç alma yöntemlerinden olan sivil itaatsizlik ve şiddetsiz eylem, Gandi’nin insanlığa kattığı mücadele türleri oldu ve onunla sembolleşti.
Muhammed Ali Cinnah
-1876’da Karaçi’de dünyaya gelen Muhammed Ali Cinnah, Pakistan’ın kurucusudur.
-Hindistan Yarımadası’nın Hindistan ve Pakistan olarak iki ayrı devlete ayrılmasının İngiltere’ye kabul ettirilmesi, onun çalışmaları sonucunda gerçekleşmiştir.
-Cinnah, Londra’da hukuk eğitimi almıştır. Önce Hindistan Ulusal Kongresi’ni desteklemiş sonra Tüm Hint Müslümanları Birliğine katılmıştır.
-İngiliz egemenliğine karşı Hindular ve Müslümanların siyasal birlik kurmasının gerekliliğini savunmuştur.
-İngiltere’nin 1935’te yayımladığı Hindistan Yönetim Yasası Cinnah’ı, Hindistan’da Hindularla Müslümanların bir arada aynı devlet çatısı altında yaşamalarına olanak kalmadığına inandırmıştır.
-Cinnah, yaşadığı hayal kırıklıkları üzerine Müslüman milliyetçiliği hareketini başlatmıştır.
-Muhammed Ali Cinnah’ın önderliğinde başlayan ve gelişen hareket üzerine 1940’ta Lahor’da toplanan Müslüman Birliği Cemiyeti Kongresi’nde Hindulardan tamamen ayrı ve bağımsız bir Pakistan Devleti kurulması kararlaştırılmıştır.
3.2.3. Emperyalist Devletlerin Afrika’daki İnsan Hakları İhlalleri
Fransa’nın Cezayir’i İşgali
-Osmanlı egemenliğinde dayılar (valiler) tarafından yönetilen Cezayir, 1830’da Fransa’nın işgaline uğradı.
-Fransa, Cezayir halkının işgal karşısında gösterdiği direnişi kırmak ve bağımsızlık yanlısı hareketlere engel olmak için askerî, siyasi, dinî, kültürel, ekonomik vb. her türlü baskı yolunu denedi.
-Ülkedeki Fransız yönetimine ve onun uygulamalarına karşı uyanışta Abdülhamid Bin Badis’in önderliğinde 1931’de kurulan Cezayirli Müslüman Alimler Cemiyetinin büyük bir etkisi oldu.
-Bin Badis, görüşlerini “Dinimiz İslam, dilimiz Arapça, vatanımız Cezayir.” sloganlarıyla dile getirdi.
-5 Ağustos 1945’te Cezayir’de yapılan törenlere katılanların Cezayir bayrağı taşımaları üzerine işgal kuvvetleri, gerçekleştirdikleri silahlı saldırıda tank ve savaş uçakları kullandılar.
-Yaşanan olaylarda en az 40 bin Cezayirli hayatını kaybetti. Bu olay, tarihe Setif Katliamı olarak geçti.
-Setif Katliamı, Cezayirliler tarafından soykırım olarak anılmaktadır.
-Fransa bu ayaklanmayı bastırabilmek için tam anlamıyla bir vahşet sergiledi.
-1948-52 yılları Cezayir’de işgale karşı ayaklanmaya hazırlık yılları oldu.
-Ayaklanmanın merkezîleştirilmesi amacıyla Ulusal Kurtuluş Ordusu adında bir teşkilat oluşturuldu.
-Ayaklanmanın başlamasıyla özellikle kırsal bölgelerdeki Cezayirliler kitleler hâlinde gerilla birliklerine katıldı.
-Ulusal Kurtuluş Cephesi sömürge sisteminin kaldırılması, bağımsız Cezayir’in kurulması, inançlara saygı gösterilmesi ve toprak reformu yapılmasını hedeflemişti.
-Cezayir olayı, Bandung Konfransı ile uluslararası platforma taşındı.
-Cezayir’de 1 Kasım 1954’te başlayan ayaklanma, Fransa’da iktidara gelen De Gaulle’ün (Dö Gol) 1962’de Evian Antlaşması’nı imzalayarak Cezayir’in bağımsızlığını tanımasıyla son buldu.
-Yeni kurulan devlet Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti adını aldı.
Güney Afrika
-Güney Afrika’da beyaz azınlık, yerli olan siyahi halk üzerinde ırk ayrımcılığını [apartheid (apartheyd)] esas alan bir terör yönetimi sergiledi.
-Ekonomi, eğitim ve politikayı kendi tekelinde tutan beyaz yönetim siyahi insanları dışladı.
-Nelson Rolihlahla Mandela (Nelsın Rolilala Mandela), bu şartlardaki bir ülkede verdiği mücadele ile Güney Afrika'nın seçimle iktidara gelen ilk siyahi devlet başkanı oldu.
-Nelson Mandela, 1942’de Witwatersrand (Vitvatırsrend) Üniversitesinin hukuk bölümünü bitirerek ülkenin ilk siyahi avukatı oldu.
-Irk ayrımına karşı yerli halkın kurduğu Afrika Millî Kongresi’ne katıldı (1944) ve kısa zamanda kongrenin Gençlik Birliğine başkan seçildi.
-Siyahilerin kurtuluş hareketinin liderlerinden biri oldu (1948).
-Mandela ırk ayrımına karşı mücadele eden Afrikalı siyahilerin sembolü oldu.
-1980'li yıllarda ırkçılığa karşı mücadelenin bütün dünyada yoğunlaşması üzerine adı geniş kitlelere yayıldı.
-1990’da Devlet Başkanı De Klerk (Dö Klerk) tarafından serbest bırakılmasına, Güney Afrika siyahilerinin yanında birçok beyaz da sevindi.
-“Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın sonuna kadar siyahilerin bağımsızlığı için mücadele edeceğim.” şeklinde ifade ettiği sözleri, Mandela’yı halk arasında bayraklaştırdı.
-Mandela, 1990’da hapisten çıkınca demokratik bir Güney Afrika kurulması için çalıştı.
-1994 seçimlerini kazanarak ülkenin ilk siyahi cumhurbaşkanı oldu.
-Afrikalılar, Mandela’yı bir özgürlük savaşçısı olarak kabul etti.
3.2.4. Orta Doğu’da Baas Rejimleri
İdeolojik Yapı ve Olgunlaşma
-Suriye ve Irak’ta 1950’li yıllardan itibaren kendini hissettiren fakat iktidarı 1960’lı yıllarda ele geçiren Arap Baas Sosyalist Partisi, Arap milliyetçisi ve Marksist olan Salah Bitar ve Mişel Eflak tarafından 1943’te kurulmuştur.
-Baas, Suriye milliyetçiliğinden ziyade Arap milliyetçiliğini esas almıştır.
-Programında Suriye, Irak, Filistin ve Ürdün’ü bir araya getirmeyi hedefleyen Büyük Suriye projesi vardır.
İktidara Giden Baas
1958 yılı, Suriye ve Irak’taki Baas partileri için uzun vadede iktidara giden yolu açacak gelişmelere sahne oldu.
-1958’de Suriye ile Mısır arasında Panarap idealinin ilk somut adımı atılarak Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC) kuruldu.
-Irak, bu duruma Ürdün ile Arap Federal Birliğini kurduğunu duyurarak karşılık verdi.
- BAC’ın kuruluşu, Hafız Esad’ın başını çektiği Baasçı subayların 1959 yılının sonuna doğru istifasına yol açtı.
-Suriye’nin 1961’de Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden ayrılmasıyla birlik dağıldı.
Baas, ilk olarak 1963’te Irak’ta yapılan askerî darbeyle kısa süreliğine iktidar oldu fakat bu ilk deneyim uzun sürmedi ve dokuz ay sonra karşı darbe yaşandı.
Beş yıllık bir mücadelenin sonunda Irak’ta 35 yıl sürecek Baas rejimi, 1968’de iktidara geldi.
Suriye’de ise Irak darbesinin verdiği cesaretle yapılan darbe günümüze kadar devam eden Baas rejiminin temellerini attı.
-1970’teki darbe sonrası Hafız Esad, 1971’deki halk oylamasıyla ülkenin ilk Nusayri devlet başkanı oldu.
-1970’li yıllar, Suriye’de Esad’a karşı muhalefetin örgütlenmesinin hızlandığı yıllar oldu.
-Muhalifler içerisinde taraftarı en çok olan Müslüman Kardeşler (El-İhvan El-Müslimin), 1982’de Hama’da ayaklandı.
-Irak’ta 1979’da yönetimi Saddam Hüseyin ele aldı.
-Saddam Hüseyin, yönetime hâkim olduğu yıllarda sistematik bir baskı ve korku politikası uygulayarak rejimin otoriter ruhunu canlandırdı.
- Suriye ve Irak’taki rejimler zamanla aile ve mezhep odaklı politikalar izlemeye başladı.
-Saddam Hüseyin’in laik Arap milliyetçiliğine dönüşen katı rejiminin laik yönü Şiileri, Arap milliyetçiliği yönü ise Kürtleri rejime düşman bir tutum sergilemeye yöneltti.
-Suriye ve Irak’taki Baas rejimlerinin ortak paydası, etkin bir muhalefete izin verilmeyen tek partili otoriter rejim olmalarıydı.
-Suriye ve Irak’taki Baas rejimleri, iktidarları boyunca kendi sınırlarını aşan stratejik hedeflere nüfuz etme çabalarına girişti.
Dünyada Soğuk Savaş’ın yaşandığı dönemde Hafız Esad, başından beri Doğu’nun lideri Sovyetler Birliği ile sıkı ilişkiler kurarken Saddamlı Irak, 1991 Körfez Savaşı’na kadar Amerika ve Batı dünyasının sadık bir müttefiki oldu.
Saddam ve Hafız Esad dönemleri; siyasal yapıdan orduya, ekonomi politikalarından sosyal dönüşüme kadar birçok alanda benzerlikler gösterdi.
3.2.5. Atatürk Önderliğindeki Türk Millî Mücadele’sinin Bağımsızlık Mücadelesi Veren Milletlere Etkisi
- Mustafa Kemal’in Anadolu’da emperyalistlere karşı başlattığı Türk Millî Mücadelesi ve savaş sonrası gerçekleştirdiği siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlardaki inkılap hareketleriyle geri kalmış ve sömürge durumundaki milletlere örnek teşkil etmiştir.
-Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Hindistan, Suriye ve Irak Müslümanları emperyalizme karşı ortak bir cephenin oluşturulması arayışında örnek olarak Kurtuluş Savaşı’nın kazanılışını görmüşlerdir.
- Mustafa Kemal Atatürk’ün Batı emperyalizmi ve sömürgeciliğine karşı Türk milletiyle bütünleşerek verdiği savaş ve bu savaşın sonunda kazandığı zafer, mazlum milletlere bağımsızlık umudu vermiştir.
-Atatürk, ezilen milletlere sadece bağımsızlık mücadelelerine girişme konusunda değil, inkılapçı hareketleri gerçekleştirme konusunda da yol gösterici olmuştur.
3.2.6. Sömürgeciliğin Afrika’daki Siyasi ve Ekonomik Etkileri
-Afrika’da yaşanan sorunların temelinde sömürgecilik vardı.
-Sınırlar, bölge halkını dikkate almadan Avrupa’daki diplomatik zeminlerde yapılan pazarlıklarla masa başında düz hatlar şeklinde çizildi.
-Farklı dil, din ve kültürlere sahip etnik gruplar, birlikten yoksun bir şekilde geniş alanlarda toplatılarak çatışmaların zemini hazırlandı.
- II. Dünya Savaşı sonrası Afrika’da yeni kurulan devletler bir taraftan önceki sömürge yapısını, idare kadrolarını ve adli kurumlarını muhafaza ederken bir taraftan da parlamenter demokrasinin hâkim olduğu rejimler kurdular.
-Kısa süre sonra bu ülkelerdeki yönetimler yerlerini askerî diktatörlüğe, tek partiye dayalı ve muhalefetin saf dışı edildiği güdümlü demokrasilere bıraktı.
- Afrika’da bağımsızlığını kazanan ülkelerin birçoğunda istikrarsızlık, yolsuzluk, otoriter rejimler ve şiddet olayları görüldü.
-Afrika’da dillerin parçalanmışlığı farklı dinlere mensup toplumların birbirlerine olan düşmanlıkları ve sosyo-ekonomik farklılıklar ayrılıkları artırmaktaydı.
-Afrika kıtasındaki bağımsızlık mücadeleleri II. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir hız kazandı.
-1951’de Libya, İtalya’dan; 1956’da Tunus ve Fas, Fransa’dan ayrılarak bağımsızlığını kazandı.
-1957’de Gana, Sahraaltı Afrika’da bağımsızlığını kazanan ilk devlet oldu.
-Portekiz‘in Sahraaltı Afrika’dan çekilmesi 1975’e kadar sürdü. Rodezya (Zimbabve), 1965’te İngiltere’den ayrılarak bağımsızlığını kazandı.
-Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki Aparthaid Rejimi ise 1994’e kadar sürdü.