Yusuf bin Hasan

YÛSUF bin HASAN

EbülMehâsin Mevlây Yûsuf b. Mevlây Hasen b. Mevlây Muhammed (1880-1927)

Fas Filâlî hükümdarı (1912-1927).


Miknâsta doğdu. Mevlây I. Hasanın oğlu olup annesi Âmine Çerkez veya Türk asıllıdır. Sarayda özel hocaların gözetiminde yetişti. Ağır başlı, dindar, zeki ve kibar bir kişiliğe sahipti. Mevlây Abdülhafîz el Alevînin (elFilâlî) çok sayıdaki erkek kardeşinin en küçüğü olduğundan idarî ve siyasî alanda gerekli eğitimi almamış, bu sebeple saltanat beklentisi içine girmemiştir. Fransızlar ve İspanyollar karşısında çaresiz duruma düşen Sultan Abdülhafîz, 30 Mart 1912 tarihinde Fransanın ülkesi üzerindeki himaye antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştı. Bu antlaşmayla askerî, idarî, siyasî ve iktisadî bütün yetkiler Fransa genel valisi Hubert Lyautey tarafından temsil edilen himaye idaresine verilmişti. Genel vali, düzeni korumak ve ticaret güvenliğini sağlamak amacıyla gerekli gördüğünde sultanı önceden bilgilendirerek Fas topraklarında askerî operasyonlar yapabilecekti. Sultanın yasama, yürütme ve yargı konusundaki yetkisi genel valinin hazırlattığı, zahîr adı verilen kararnâmeleri imzalamaktan ibaretti. Bu kararnâmeleri geri çevirme yetkisi bulunmadığı gibi memurların tayininde de görüşü alınmadan hazırlanan listeleri onaylıyordu. Bununla birlikte sultanın geleneksel saygınlığı ve dinî liderliği korundu, özellikle vakıflar gibi dinî kurumların yönetimi kendisine bırakıldı.
Sultan Abdülhafîzin teslimiyetçi politikasına karşı çıkan askerlerin Fas şehrinde başlattıkları ayaklanmayı bastıran Fransızlar, kısa bir süre sonra işlerini zorlaştıran Abdülhafîzi tahttan indirip kolayca kontrol altında tutabileceklerini düşündükleri kardeşi Mevlây Yûsufu sultan ilân ettiler (13 Ağustos 1912); ulemânın da ona biat etmesini sağladılar. Böylece Mevlây Yûsuf himaye idaresinin başa geçirdiği ilk Filâlî sultanı oldu. Yûsufun 1927 yılının sonlarına kadar devam eden saltanatı Fasın siyasal bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü kaybettiği bir dönem olarak tarihe geçti. Tahta çıkarılmasının hemen ardından 27 Eylül 1912de Fransa ile İspanya arasında sultana danışılmadan imzalanan bir antlaşmayla İspanyanın nüfuzundaki kuzey sahilleri İspanyol himaye bölgesi ilân edildi. Tanca şehri ve civarına da milletlerarası bir statü getirildi. Burada hükümet (mahzen) herhangi bir yetkisi bulunmayan tek bir görevli tarafından temsil ediliyordu.
Mevlây Yûsufa biat edilmesinden itibaren önceki direniş hareketleri devam ettiği gibi başta Sûs olmak üzere birçok bölgede merkezî yönetime karşı yeni direniş hareketleri ortaya çıktı. Dağlık bölgelerdeki bazı kabileler istiklâllerini ilân ettiler. Güney Fasta Sûs bölgesinde Tiznîtte ayaklanan dinî lider Ahmed Hibetullah b. Mâülayneyn, Merakeşi ele geçirdiyse de (18 Ağustos 1912) 6 Eylülde Fransızlara yenilerek Tiznîte geri çekilmek zorunda kaldı ve 1919da ölünceye kadar direnişini burada sürdürdü, daha sonra da direniş kardeşleri tarafından devam ettirildi. Orta Atlaslarda Hammû ezZeyyânî liderliğinde isyan eden Berberî kabileleri, Fasın kuzeyi ile güneyi arasındaki irtibatı sağlayan bölgeyi ele geçirip Fransız birliklerine ağır kayıplar verdirdiler. Orta Atlaslarda Tesûl kabilelerinin direniş hareketleri ise 1914te savaş uçaklarının kullanıldığı şiddetli çatışmalarla bastırılabildi. I. Dünya Savaşından önce özellikle Fas, Miknâs, Merakeş gibi şehirlerin civarındaki direniş hareketleri kontrol altına alındı. Dağlık kesimlerdeki direnişçiler ise mücadelelerini sürdürdü. Savaş sona erdiğinde Atlas dağlarının orta kesimlerinde Fransız himayesi dışında kalan birçok yer vardı. Fakat bu kabilelere karşı başlatılan mücadelede 1924 yılına kadar Rif bölgesi hariç ülkenin ekonomik ve stratejik yönden önem taşıyan hemen bütün kesimleri merkezî otoriteye bağlandı. İşgale karşı en büyük ayaklanmayı ise I. Dünya Savaşı sırasında İspanyollarla silâhlı mücadeleye giren babasının yerine Uriyagel (Vur yâgel) kabilesinin şeyhi olan Muhammed Abdülkerîm elHattâbî gerçekleştirdi. Rif bölgesinde diğer kabilelerin katılmasıyla İspanyollara karşı cihad başlatan Hattâbî 22 Haziran 1921de Annoualda İspanyolları büyük bir yenilgiye uğrattı ve İspanyol himayesindeki bölgenin önemli bir kısmını ele geçirerek bağımsızlığını ilân etti (19 Eylül 1921). Rif Cumhuriyeti adı verilen devletin hâkimiyetini pekiştirdi ve teşkilatlanmasını sağladı. Ancak ona karşı güçlerini birleştiren Fransa ile İspanya beş yıl sonra Hattâbînin kuvvetlerini yendiler ve kendisini esir alıp devletine son verdiler (25 Mayıs 1926). Ertesi yıl Orta Atlaslarda hâkimiyetini sürdüren Hammû da teslim olmak zorunda kaldı.
Yumuşak tabiatıyla himaye yönetimine engel çıkarmamaya gayret eden ve ıslahata yardımcı olmaya çalışan Mevlây Yûsuf zamanla sömürge rejimi üzerinde etkili olmaya başladı. Modernleşen ülkesinde örf, âdet ve geleneklerle birlikte devletinin dinî ve kültürel kimliğini korumaya çabaladığı için halkının sevgisini kazandı. İslâmî eğitimi teşvik ettiği gibi cami, medrese ve kamu binalarının yapım ve onarımında cömertçe davrandı. Dinî bayramlara ve diğer dinî merasimlere katıldı. Saltanatının son iki yılında Lyauteyin yerine tayin edilen Fransa genel valisiyle arasındaki ilişkiler bozulunca Mevlây Yûsuf, Fransa hükümetinden valinin değiştirilmesini istedi. Ancak o günlerde 17 Kasım 1927de Fas şehrini ziyareti esnasında vefat etti ve Mevlây Abdullah b. İsmâil hazîresine defnedildi. Büyük oğlu Mevlây İdrîs ile Hasanı veliaht tayin etmesine rağmen yerine üç oğlunun en küçüğü olan Muhammed (V. Muhammed) sultan ilân edildi (1927-1953, 1955-1961).
Sultan Yûsuf döneminde himaye antlaşmasında öngörüldüğü gibi Fas hükümeti teşkilâtında önemli değişiklikler yapıldı; dış ilişkilerle savaş yetkisi sultanın elinden alınarak Fransız genel valisine, maliye işleri de maliye genel müdürlüğüne verildi. Birer bakanlık şeklinde teşkilâtlandırılan ziraat, maarif, haberleşme, sağlık müdürlüklerine Fransız memurlar tayin edildi. Biri devlet mülklerine, diğeri vakıf arazilerine bakmak üzere iki vezirlik kuruldu. Arazi sistemiyle ilgili yeni yasalar hazırlandı, kadastro işlemleri gerçekleştirildi. Himaye yönetimi lehine gerekli değişiklikler yapılarak yeni bir tertip vergisi alınmaya başlandı. Ayrıca kişi başına darî betülüzün (darîbetü'rre's) denilen bir vergi kondu. Ülkedeki Fransızların ekilebilir arazilerden tertip vergisinin yarısını ödemeleri kararlaştırıldı. Adlî ve askerî alanlarda reformlar yapıldı. Fransadakilere benzer mahkemeler kuruldu ve kadıların yetkileri dinî işlerle sınırlandırıldı.
8 Nisan 1917 tarihli bir zahîr ile şehirlerde belediyeler oluşturuldu. Lyautey ticaret odaları, sanayi odaları ve ziraat odaları açtı. Zengin fosfat yataklarına sahip olan ülkede 1921den itibaren başlatılan fosfat üretimi hızla arttırıldı. Demir yolları şebekesi genişletildi ve 1500 km. karayolu yapıldı. Limanlar büyütülerek Fas toprakları Afrika ticareti için Batılı iş adamlarına uygun hale getirildi. 1916da genel valilik kırsal kesimdeki arazilerin dağıtımında yetkili kılındı. 1927 yılı sonunda 2044 Avrupalı sömürgeci 650.000 hektarlık arazide tarım yapıyordu. 1911de 11.000 olan Avrupalı sayısı 1926da 104.700e yükseldi. Avrupalılar kısa sürede büyüyen şehirlerde oturuyorlardı (Nouschi, III, 210). Fasın dış ticaretini gümrük avantajlarından yararlanan sömürgeci şirketler ellerine geçirmişti. Şehirler ekonomik etkinlik ve maden işletmelerinin bulunduğu merkezler civarında gelişme gösterdi ve çok sayıda Avrupalı tüccar buralara yerleşti.

İsmail Ceran / DİA
 
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON KONULAR
Şems-i Tebrizi bởi Tarih_Dehası,
Şeyh Şâmil (1797-1871) bởi Talebe,
Venizelos bởi Tarih Öğretmeni,
Sait Molla bởi Tarih Öğretmeni,
Lord Gürzon bởi Tarih Öğretmeni,

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt