- Katılım
- 14 Şub 2021
- Mesajlar
- 3,606
- Tepkime puanı
- 15,748
- Tepkiler
- 15,538
- Puanları
- 113
- Meslek - Branş
- Öğretmen - Tarih
Talebe Hakkında ek bir bilgi sağlanmamış.
5.6.1990 SONRASI TÜRK DIŞ POLİTİKASINDAKİ GELİŞMELER
-SSCB’nin 1991’de dağılması, dünyadaki iki kutuplu yapıyı sonlandırmıştır.
-Türkiye bu dönemde bir yandan mevcut sorunlarını çözmeye çalışırken bir yandan da oluşan yeni siyasi koşullara göre politikalar geliştirmeye çalışmıştır.
-Bu politikalar doğrultusunda AB’ye üyelik sürecine dair adımlar atmış, bağımsızlıklarını kazanan Türk -Cumhuriyetleri ile ilişkilerini geliştirmiş ve Balkan coğrafyasında yeni kurulan devletlerle sıcak ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Ancak Türkiye, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’nin uyguladığı Orta Doğu politikalarından kaynaklanan siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlarla karşılaşmıştır.
5.6.1. Bulgaristan’daki Türkler ve Türkiye-Bulgaristan İlişkileri
-1991’de Soğuk Savaş Dönemi’nin sona ermesi, Türkiye’nin dış politikasında da kendini hissettirdi. Türkiye, özellikle Balkan ülkelerinde meydana gelen değişikliklerle yeni bir dış politika izlemeye başladı.
-Bu süreçte Balkan ülkeleri arasında en fazla Türk nüfusuna sahip olan Bulgaristan’da yaşayan Türklerin durumlarında değişiklikler yaşanmaya başladı.
-Bulgaristan, Theodor Jivkov’un iktidarı döneminde Türk azınlığa uygulanan asimilasyon politikası ve 1984-1985 yıllarındaki zorla isim değiştirme politikası ile zirveye çıktı.
-Bulgaristan’daki Türklerin yaşadıkları karşısında Türkiye ve dünya kamuoyundan gelen tepkiler üzerine - -Bulgaristan, sınırlarını açarak Türklerin göç etmesine izin vermek zorunda kaldı.
-II. Dünya Savaşı’ndan itibaren dünya tarihinde, ilk kez bu kadar büyük bir göç yaşandı.
29 Aralık 1989’da Teodor Jivkov rejiminin sona ermesinden sonra Bulgar yönetimi Türk azınlığa haklarını geri verdi .
-1991’de Bulgaristan’da hükûmeti kuran Demokratik Güçler Birliği (DGB) ile Türkleri temsil eden Hak ve - Özgürlükler Hareketi arasındaki anlaşmazlık Bulgaristan’da krize neden oldu.
-Özellikle 1993-1996 yılları arasında Türkiye’ye ekonomik sebeplerle göçler yaşandı
5.6.2. Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Doğu Politikaları
-1990 sonrası Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’nın dağılması Türkiye’nin Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’ya yönelik siyasi ve iktisadi politikalarını etkilemiştir.
-Balkan ve Kafkasya coğrafyasında kurulan yeni devletlerde yaşanan etnik ve dinî çatışmalar da Türk dış politikası üzerinde etkili olmuştur.
Türk Cumhuriyetleri
-Türkiye, 1991 yılının sonunda Orta Asya’da bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetleri’ni tanıyarak onlarla sıkı diplomatik ilişkiler içerisine girdi.
-1992’de Türk İş Birliği Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulunu (DEİK) kurdu. -Türkiye, Hava yolu seferleri, uydu yayınları ve eğitim bursları vasıtasıyla bölge ülkeleriyle siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerini geliştirmeye çalıştı.
- “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk dünyası” ve “21. yüzyılın Türk yüzyılı olacağı”na dair söylemler Rusya ve İran’ı rahatsız etti.
-1992’de gerçekleşen Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi’nde Türkiye’nin bölge için düşündüğü politikalar planlandığı gibi yürütülemedi.
-Türkiye, 1995-2001 yılları arasında Orta Asya’da Rusya ve Çin’in kazanımlarını da dikkate alan politikalar ortaya koydu.
-Türkiye’nin Orta Asya üzerindeki en önemli kazanımı, Hazar Havzası’ndaki enerji kaynaklarının dünya pazarlarına ulaştırılması konusunda oldu.
-2000’li yıllarda Türkiye’nin Kafkasya ve Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerinde olumlu gelişmeler yaşanmıştır. -Türk Cumhuriyetleri’nde Millî Eğitim Bakanlığına bağlı Türk okullar açılmıştır.
-Kazakistan’da Türk-Kazak Uluslararası Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi ve Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi bunlar arasındadır.
Kafkasya
-SSCB’nin dağılmasıyla Kafkasya bölgesinde Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın bağımsızlıklarını kazandığı dönemlerde Türk dış politikası bölge ülkelerinin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü desteklemek ve Hazar Havzası enerji kaynaklarının üretim ve taşınmasında rol almak şeklinde yürütülmüştür.
-Türkiye Cumhuriyeti 1991’de, 71 yıl sonra bağımsızlığını yeniden kazanan Azerbaycan Cumhuriyeti’ni kardeşlik ilişkilerinin sonucu olarak 10 Kasım 1991 tarihinde tanıyan ilk ülke olmuştur.
-Türkiye, ilk andan itibaren ortaklık ilişkilerini geliştirmek, Azerbaycan’ın bağımsızlık ve egemenliğini pekiştirmek ve Hazar Denizi’ndeki doğal kaynaklarından gelen ekonomik potansiyelini hayata geçirmek istemiştir. -Türkiye, Azerbaycan’ı Yukarı Karabağ sorunu konusunda desteklemiştir.
-Ekonomik alanda her geçen yıl daha fazla gelişip güçlenen ikili ilişkiler, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı projeleriyle farklı bir boyut kazanmıştır.
-İki ülkenin karşılıklı yatırımları önemli rakamlara ulaşmıştır.
-SOCAR (Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi), petrol dışı sektörlere en fazla yatırım yapan ülke olmuştur. Türkiye ve Azerbaycan; ilişkilerinde Hazar Denizi bölgesinden çıkarılan doğal gazın Azerbaycan, - Gürcistan, Türkiye, Bulgaristan, Macaristan, Romanya ve Avusturya’dan Avrupa ülkelerine naklini öngören Nabucco Projesi’ni planlamış fakat hayata geçirememiştir.
-Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi ve TANAP Projesi ile doğal gazın öncelikle Türkiye’ye, ardından Avrupa’ya taşınması sağlanmıştır.
-Askerî alanda iş birliği, 16 Ağustos 2010’da imzalanan stratejik ortaklık ve karşılıklı yardımla ilgili anlaşmadan sonra yeni bir aşamaya geçmiştir.
-Eğitim alanında yapılan iş birliğiyle çok sayıda Azerbaycanlı öğrenci, Türkiye Cumhuriyeti’nin çeşitli eğitim kurumlarında öğrenim görmeye başlamıştır.
-Türkiye-Gürcistan ilişkileri bağımsızlık, toprak bütünlüğü ve iktisadi iş birliği konularında yoğunlaşmıştır.
-16 Aralık 1991’de Gürcistan’ın bağımsızlığını tanıyan Türkiye, komşusuna verdiği desteklerden dolayı Gürcistan kamuoyunda müttefik ülke konumuna yükselmiştir.
-29 Ekim 1998’de Azerbaycan, Kazakistan, Türkiye, Özbekistan ve Gürcistan “Ankara Deklarasyonu”nu imzalamıştır.
-Deklarasyon, petrol ve doğal gaz kaynaklarının aranması, çıkarılması ve boru hatlarıyla güvenli bir biçimde dünya piyasalarına taşınmasını içermektedir.
-Türkiye, Ermenistan’ın bağımsızlığını 16 Aralık 1991’de tanımış, ardından ciddi ekonomik problemler yaşayan bu ülkeye insani yardımda bulunmuştur.
-Ermenistan’ın bölgesel kuruluşlar, uluslararası toplum ve Batılı kurumlarla bütünleşmesi yönünde çaba harcamıştır.
-Bu çerçevede Ermenistan’ı, Karadeniz Ekonomik İş Birliği Örgütüne (KEİ) kurucu üye olarak davet etmiştir.
1915 olaylarının devamlı ön planda tutulması nedeniyle ikili ilişkilerin gelişmesi için uygun koşullar oluşmamıştır.
Balkanlar
-Soğuk Savaş Dönemi’nin sona ermesi ve 1991’de Yugoslavya’nın dağılması ile “Balkanlaşma süreci” (bölünme, parçalara ayrılma) hız kazanmıştır.
-Yugoslavya’nın dağılma sürecinde sorunların barışçı yollardan çözümünün taraftarı olan Türkiye, 1992’de bağımsızlığını ilan eden altı devleti tanımıştır.
-Türkiye’nin Balkanlarda barış ve istikrar sağlanmasına ve büyük güçlerin bölgeye nüfuzunun sınırlandırılmasına yönelik politikaları ön plana çıkmıştır.
-Komşularla sıfır sorun politikası, Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak birden fazla bölgede etkin bir aktör olması fikrine dayanmıştır.
-Türkiye,1991’de bağımsızlığını ilan eden Makedonya’yı tanıyan ilk devletlerden biri olmuş ve Makedonya ile olumlu ilişkiler geliştirmiştir.
-1990’lı yıllarda Türk-Yunan ilişkilerinde müftülük sorunu, yaşanmıştır.
-1996 yılı başında yaşanan Kardak sorunu da ikili ilişkileri olumsuz etkilemiştir.
-1997’de Lüksemburg’da yapılan AB Konseyi Zirvesi öncesinde ve sonrasında Türkiye’nin AB’ye üyeliği de büyük ölçüde Yunanistan ve Kıbrıs bağlamında ele alınmıştır.
-1999’da PKK lideri Abdullah Öcalan Kenya’daki Yunanistan Büyükelçiliğine sığınmış ve orada ele geçirilmiştir. -Bu durum iki ülke ilişkilerine olumsuz yansımıştır.
-İki ülke ilişkilerinin 1990’lı yılların sonlarında yumuşamasında 1999 Marmara ve Atina depremleri sonrasında yapılan karşılıklı insani yardımlar etkili olmuştur.
-2000’li yıllarda kıta sahanlığı ve Ege hava sahası sorun olma özelliğini korumuştur.
-Yunanistan’ın Kıbrıs konusunda BM kararlarının yanı sıra AB kriterlerini ve mevzuatını ön plana çıkarması, iki ülke arasında derin ayrılıklara neden olmuştur.
-Türkiye ile Bulgaristan arasındaki askerî, ekonomik, kültürel ve siyasi iş birliği gelişmiştir.
-1990’lı yıllarda Türkiye, Bulgaristan’ın NATO üyeliğine destek olmuştur.
-Arnavutluk, 90’lı yıllarda Türkiye’yi güvenilir bir müttefik olarak görmüştür.
-Türkiye, Arnavutluk’un Karadeniz Ekonomik İş Birliği Örgütüne alınmasında önemli bir rol oynamıştır. -Arnavutluk diğer yandan İKÖ’ye de üye olmuştur.
-Türkiye ile Arnavutluk ilişkileri imzalanan askerî antlaşmalarla devam etmiştir.
-15 Nisan 1992’de AGİK ve İKÖ’de, 5 Mayıs’ta da BM’de Bosna’nın bağımsızlığının tanınmasını ve toprak bütünlüğünün korunmasını istemiştir.
-Türkiye, Saraybosna’da büyükelçilik açan ilk ülke olmuştur.
NATO’nun Kosova harekâtında aktif rol oynamış ve barış gücüne katkı sağlamıştır.
-Türkiye 2008’de bağımsızlığını ilan eden Kosova’yı tanıyan ilk ülkelerden biri olmuştur.
-1990’lı yıllarda Türkiye-Romanya ilişkileri olumlu seyretmiştir.
-1991’de iki ülke arasında Dostluk ve İş Birliği Antlaşması imzalanmıştır.
-Türkiye’nin Balkanlara yönelik politikasında özellikle ekonomik gelişim düzeyi ile bölgenin kalkınmasına yönelik girişimler ön plana çıkmıştır.
-Türkiye, Balkanlara yönelik politikasında “üst düzey siyasi görüşmeler, herkes için güvenlik, azami ekonomik entegrasyon ve bölgede çok etnikli, çok kültürlü, çok dinli toplumsal yapıları” esas almıştır.
Orta Doğu
-1990’lı yıllarda Türkiye’nin Orta Doğu politikalarında bölgede yaşanan etnik ve dinî çatışmaların ortaya çıkardığı güvenlik sorunu belirleyici olmuştur.
-Bu sorunların daha ziyade Suriye ve Irak gibi Arap ülkelerinden kaynaklanması, Türkiye’yi Arap dünyasından uzaklaştırarak İsrail’e yaklaştırmıştır.
-Türkiye, 2001’den sonra geleneksel bölge politikası olan Orta Doğu sorunlarından uzak durma yaklaşımıyla sorunlardan kurtulamayacağını anlamış, barışa yönelik çözüm önerileri üreten politikalar izlemeye başlamıştır. -Türkiye-Suriye ilişkileri; su kaynaklarının kullanımı ve paylaşımı, Suriye’nin teröre ev sahipliği yapması ve Hatay üzerindeki emelleri sebebiyle iyi olmamıştır.
-İki ülke arasında 1998’de imzalanan Adana Mutabakatı ile ilişkilerde güven ortamı tesis edilmeye başlanmıştır. -İki ülke ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003’ten sonra ortak sorun olan Kürt meselesi nedeniyle daha da yakınlaşmıştır.
-Suriye, PKK terör örgütünü kınamış ve ülkesindeki PKK’lı teröristleri Türkiye’ye teslim etmiştir. Türkiye, İsrail- Suriye ilişkilerinde ara buluculuk yaparak Lübnan’daki Hariri suikastı sonucu sıkıştırılan Suriye’ye destek olmuştur.
-Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın Türkiye’ye ziyaretinde (16 Eylül 2009) vizeleri kaldıran anlaşma imzalanmıştır.
-İki ülke arasında ortak bakanlar kurulu toplantısında stratejik ortaklıktan bahsedilmiştir.
-2011 Arap Baharı sonrası Esad rejiminin sivil halka orantısız güç kullanması, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin bozulmasına yol açmıştır.
-Türkiye’nin Suriye politikasında değişim başlamıştır.
-Türkiye, Suriyeli muhaliflerle görüşmelerde bulunmuş ve muhalifler Türkiye’de konferanslar düzenlemiştir. -Türkiye, Özgür Suriye Ordusunun (ÖSO) kurulmasında da önemli rol oynamıştır.
-Türkiye, Esad’a karşı muhaliflere destek verirken Esad rejimi özellikle İran, Rusya ve Çin tarafından desteklenmiştir.
1990’lı yıllarda Türkiye-İran ilişkileri; PKK, rejim ihracı meselesi ve bölgesel üstünlük mücadelesi nedeni ile - büyük oranda gergin bir seyir izlemiştir.
-2002 yılı sonrası Türkiye’nin dış politikada sıfır sorun anlayışını temel alması, İran ile ilişkilere dinamizm katan önemli bir faktör olmuştur.
-Türkiye ve İran bu dönemde çok boyutlu ve kapsamlı iş birliği alanları oluşturmuştur.
-1990’lı yıllarda Türkiye ile İsrail arasında pek çok üst düzey ziyaret gerçekleştirilmiş, siyasi, ekonomik ve askerî antlaşmalarla ortak hareket alanları genişletilmiştir.
-Bu dönemde güvenlik kaygıları iki ülkeyi birbirine yaklaştırmıştır.
-2000’li yıllarda iki ülke arasındaki ilişkiler seyir değiştirmiş, 90’lı yıllardaki stratejik ortaklık yerini siyasal çekişmelere bırakmıştır.
-2001’de Ariel Şaron başbakanlığında İsrail’de kurulan yeni hükümetin sert Filistin politikaları, Türkiye tarafından tepkiyle karşılanmıştır.
-2010’daki askerî operasyonların iptali, Davos ve alçak koltuk krizleriyle daha da gerilmiş olan Türkiye-İsrail ilişkileri, 31 Mayıs gecesi gerçekleşen Mavi Marmara Baskını sonucu kopma noktasına gelmiştir.
-Irak’ın Kuveyt’i işgali sonrası başlayan I. Körfez Savaşı’nda ABD ve müttefikleri, Türkiye tarafından desteklenmiştir.
-Türkiye bir yandan Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı’nı kapatırken diğer yandan ülkedeki hava üslerinin ABD tarafından kullanılmasına izin vermiş ve sınır bölgesine asker kaydırmıştır.
-Türkiye bu savaşta beklentilerine karşılık bulamamış, ekonomik ve siyasi olarak büyük kayıplara uğramıştır. -Türkiye’nin, savaş sırasında ve sonrasında Irak’a uygulanan ekonomik ambargo nedeniyle gördüğü zarar 100 milyar dolara ulaşmıştır.
-ABD, 2003’te Irak’ın Özgürlüğü Operasyonu adını verdiği işgali başlatmıştır.
-Savaş sonrası Saddam devrilirken ülke fiilen üçe bölünmüştür.
-Türkiye, 1 Mart Tezkeresi ile ABD askerlerinin Türkiye üzerinden Irak’a saldırısına izin vermemiştir.
-Tezkerenin reddedilmiş olması ve Irak’taki işgalin beklediği gibi gitmemesi, ABD’nin bölgedeki Kürtlere daha fazla yakınlaşmasına sebep olmuştur.
-Türkiye’nin “kırmızı çizgiler” olarak kabul ettiği politikaların (Türkmenlerin korunması, Kerkük’ün Türk kimliğinin korunması, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması, PKK terör örgütünün Kuzey Irak’ı bir üs olarak kullanmaması vb.) birçoğunda sorun yaşanmıştır.
-Türk-Amerikan ilişkilerindeki kırılma kendini ilk olarak Süleymaniye Krizi (çuval geçirme) ile göstermiştir. -Türkiye’ye, 2000’li yıllarda Orta Doğu’da takip ettiği politikalar sonucunda Arap Birliği Örgütü ve Afrika Birliğinde gözlemci statüsü verilmiştir.
5.6.3. Irak ve Suriye’deki Siyasi, Sosyal Gelişmelerin Bölgeye Etkileri
-I.Körfez Savaşı sonrasındaki ambargo süreci ve 2003’te başlayan Irak işgali, gerek Irak içinde gerekse bölgede yeni insani krizler doğurmuştur.
-İşgalle yaşanan dönüşüm, Irak’ta önemli toplumsal sorunları da beraberinde getirmiştir.
-Göç hareketlerinin yoğun yaşandığı 2006 ve 2007 yılında konu uluslararası toplumun gündemine geldiği hâlde Suriye ve Ürdün’de bulunan Iraklıların durumuyla ilgili gerekli insani adımlar atılamamıştır.
-Ürdün ve Suriye, diğer ülkelere nazaran Iraklı mültecilere kapılarını çok uzun süre açık tutmuştur.
Suriye’de 2011 sonrası halkın demokratik taleplerine iktidarın şiddet kullanarak karşılık vermesi üzerine ülkede karışıklıklar başlamıştır.
-Beşar Esed iktidarının halka uyguladığı şiddet, 10 binlerce Suriye vatandaşının ölümüne, milyonlarca vatandaşın ülkeyi terk etmesine yol açmıştır.
-Kurulan Özgür Suriye Ordusu ve Esed’e bağlı güvenlik güçlerinin karşılıklı mücadelesi ile kriz bir iç savaş hâlini almıştır.
-Dış güçlerin bir kısmı Esed rejimi yanında, bir kısmı muhalefetin yanında yer almıştır.
-Esed rejimi, BM Güvenlik Konseyi daimî üyesi Rusya ve Çin’den aldığı destekle ayakta kalabilmiştir. -Türkiye-Suriye ilişkilerindeki bozulma, Türk dış politikasında uygulanmak istenen “sıfır sorun” politikasının Orta -Doğu gibi bir bölgede uygulanmasının oldukça zor olduğunu göstermiştir.
-Suriye’deki mevcut durumun ortaya çıkardığı tehditler karşısında Türkiye, Fırat Kalkanı Operasyonu’nu düzenlemiştir.
-Suriye’de yaşanan siyasi kriz Türkiye’nin güneyinde bir mülteci sorununa sebep olmuştur.
-Türkiye, olaya hukuki ve ahlaki açıdan yaklaşarak güney komşusundaki iç savaştan kaçan Suriyelileri kabul etmiştir.
-Mülteciler sorunu Türkiye’de önemli güvenlik sorunlarına da yol açmıştır.
5.6.4. Küresel Terörizm
-Egemen devletler, siyasi tercihlerini benimsediği grupların eylemlerini meşru mücadele olarak nitelendirirken benimsemediği grupların üyelerini terörist, yaptıkları eylemleri de terörizm olarak nitelendirmeyi tercih etmiştir. -ABD’nin onayıyla Pakistan tarafından kurulup desteklenen Taliban buna örnek olarak verilebilir.
-Soğuk Savaş Dönemi’nde taraf oldukları devletlerin korumasında kendilerini güvende hisseden terör örgütleri, Soğuk Savaş’ın bitmesi ile âdeta açıkta kalmıştır.
-Terörizmin küresel çapta örgütlenmesi, Usame bin Ladin’in lideri olduğu El Kaide terör örgütü ile başlamıştır.
-11 Eylül saldırıları ile popülerliğini artıran El Kaide, ABD ve Batı karşıtlığını üst seviyelere çıkartmış, benzer amaçları taşıyan örgütler için birleşme noktası olmuştur.
-Irak ve Suriye’de ele geçirdiği topraklarla ve gerçekleştirdiği kanlı eylemlerle adını duyuran DEAŞ’ın gelişmesinde 2003 sonrası ABD’nin Irak’taki uygulamaları etkili olmuştur.
-2011 sonrası Suriye’de kaosun tırmanması, meydana gelen güç boşluğu, mezhep çatışmaları ve örgütün ideolojisine yakın militanların sayısındaki artış DEAŞ’ın kontrol altına aldığı alanları genişletmesine yol açmıştır.
-El Bağdadi, 8 Nisan 2013’te Irak ve Şam Devleti’nin kurulduğunu ilan etmiştir.
-1980’lerden itibaren Türkiye’nin üzerindeki en büyük tehdit PKK terör örgütü olmuştur.
-Türkiye’nin yıllardır savaştığı PKK terör örgütünün günümüzde Kuzey Suriye uzantısı PYD/YPG, ABD tarafından silahlandırılmaktadır.
-Devlet destekli terörizm, hedef devletin politik istikrarını, ekonomik yapısını ve diplomatik ilişkilerini etkileme gücüne sahiptir.
5.6.5. Türk Kızılayı
-Türk Kızılayı; dil, din, ırk ayrımı gözetmeden dünyanın farklı ülkelerinde doğal afetlere ve insan kaynaklı yıkımlara müdahale etmiş, ihtiyaç sahiplerinin barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamıştır.
-Filistin, Sudan, Endonezya, Sri Lanka, Kırgızistan, Kosova, Somali, Pakistan gibi ülkelerde insani yardım faaliyetlerinin yanı sıra refaha yönelik birçok çalışmada da bulunmuştur.
-Suriye’deki iç savaş ve şiddet ortamı yüzünden milyonlarca Suriyeli yurtlarından ayrılmıştır.
-Üç milyondan fazla Suriyeli de Türkiye’ye sığınmıştır.
-Kamplarda kalan Suriyeli mültecilerin ihtiyaçları devletin ilgili kurumları ve Türk Kızılayının desteği ile karşılanmaktadır.
-Türk Kızılayı, Orta Doğu ülkeleri dışında Afrika’da Somali, Kenya gibi ülkelerle Güneydoğu Asya’da Arakan Müslümanlarına ve dünyadaki ihtiyaç sahiplerine insani yardımlarda bulunmuştur.
-SSCB’nin 1991’de dağılması, dünyadaki iki kutuplu yapıyı sonlandırmıştır.
-Türkiye bu dönemde bir yandan mevcut sorunlarını çözmeye çalışırken bir yandan da oluşan yeni siyasi koşullara göre politikalar geliştirmeye çalışmıştır.
-Bu politikalar doğrultusunda AB’ye üyelik sürecine dair adımlar atmış, bağımsızlıklarını kazanan Türk -Cumhuriyetleri ile ilişkilerini geliştirmiş ve Balkan coğrafyasında yeni kurulan devletlerle sıcak ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Ancak Türkiye, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’nin uyguladığı Orta Doğu politikalarından kaynaklanan siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlarla karşılaşmıştır.
5.6.1. Bulgaristan’daki Türkler ve Türkiye-Bulgaristan İlişkileri
-1991’de Soğuk Savaş Dönemi’nin sona ermesi, Türkiye’nin dış politikasında da kendini hissettirdi. Türkiye, özellikle Balkan ülkelerinde meydana gelen değişikliklerle yeni bir dış politika izlemeye başladı.
-Bu süreçte Balkan ülkeleri arasında en fazla Türk nüfusuna sahip olan Bulgaristan’da yaşayan Türklerin durumlarında değişiklikler yaşanmaya başladı.
-Bulgaristan, Theodor Jivkov’un iktidarı döneminde Türk azınlığa uygulanan asimilasyon politikası ve 1984-1985 yıllarındaki zorla isim değiştirme politikası ile zirveye çıktı.
-Bulgaristan’daki Türklerin yaşadıkları karşısında Türkiye ve dünya kamuoyundan gelen tepkiler üzerine - -Bulgaristan, sınırlarını açarak Türklerin göç etmesine izin vermek zorunda kaldı.
-II. Dünya Savaşı’ndan itibaren dünya tarihinde, ilk kez bu kadar büyük bir göç yaşandı.
29 Aralık 1989’da Teodor Jivkov rejiminin sona ermesinden sonra Bulgar yönetimi Türk azınlığa haklarını geri verdi .
-1991’de Bulgaristan’da hükûmeti kuran Demokratik Güçler Birliği (DGB) ile Türkleri temsil eden Hak ve - Özgürlükler Hareketi arasındaki anlaşmazlık Bulgaristan’da krize neden oldu.
-Özellikle 1993-1996 yılları arasında Türkiye’ye ekonomik sebeplerle göçler yaşandı
5.6.2. Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Doğu Politikaları
-1990 sonrası Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’nın dağılması Türkiye’nin Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’ya yönelik siyasi ve iktisadi politikalarını etkilemiştir.
-Balkan ve Kafkasya coğrafyasında kurulan yeni devletlerde yaşanan etnik ve dinî çatışmalar da Türk dış politikası üzerinde etkili olmuştur.
Türk Cumhuriyetleri
-Türkiye, 1991 yılının sonunda Orta Asya’da bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetleri’ni tanıyarak onlarla sıkı diplomatik ilişkiler içerisine girdi.
-1992’de Türk İş Birliği Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulunu (DEİK) kurdu. -Türkiye, Hava yolu seferleri, uydu yayınları ve eğitim bursları vasıtasıyla bölge ülkeleriyle siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerini geliştirmeye çalıştı.
- “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk dünyası” ve “21. yüzyılın Türk yüzyılı olacağı”na dair söylemler Rusya ve İran’ı rahatsız etti.
-1992’de gerçekleşen Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi’nde Türkiye’nin bölge için düşündüğü politikalar planlandığı gibi yürütülemedi.
-Türkiye, 1995-2001 yılları arasında Orta Asya’da Rusya ve Çin’in kazanımlarını da dikkate alan politikalar ortaya koydu.
-Türkiye’nin Orta Asya üzerindeki en önemli kazanımı, Hazar Havzası’ndaki enerji kaynaklarının dünya pazarlarına ulaştırılması konusunda oldu.
-2000’li yıllarda Türkiye’nin Kafkasya ve Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerinde olumlu gelişmeler yaşanmıştır. -Türk Cumhuriyetleri’nde Millî Eğitim Bakanlığına bağlı Türk okullar açılmıştır.
-Kazakistan’da Türk-Kazak Uluslararası Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi ve Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi bunlar arasındadır.
Kafkasya
-SSCB’nin dağılmasıyla Kafkasya bölgesinde Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın bağımsızlıklarını kazandığı dönemlerde Türk dış politikası bölge ülkelerinin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü desteklemek ve Hazar Havzası enerji kaynaklarının üretim ve taşınmasında rol almak şeklinde yürütülmüştür.
-Türkiye Cumhuriyeti 1991’de, 71 yıl sonra bağımsızlığını yeniden kazanan Azerbaycan Cumhuriyeti’ni kardeşlik ilişkilerinin sonucu olarak 10 Kasım 1991 tarihinde tanıyan ilk ülke olmuştur.
-Türkiye, ilk andan itibaren ortaklık ilişkilerini geliştirmek, Azerbaycan’ın bağımsızlık ve egemenliğini pekiştirmek ve Hazar Denizi’ndeki doğal kaynaklarından gelen ekonomik potansiyelini hayata geçirmek istemiştir. -Türkiye, Azerbaycan’ı Yukarı Karabağ sorunu konusunda desteklemiştir.
-Ekonomik alanda her geçen yıl daha fazla gelişip güçlenen ikili ilişkiler, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı projeleriyle farklı bir boyut kazanmıştır.
-İki ülkenin karşılıklı yatırımları önemli rakamlara ulaşmıştır.
-SOCAR (Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi), petrol dışı sektörlere en fazla yatırım yapan ülke olmuştur. Türkiye ve Azerbaycan; ilişkilerinde Hazar Denizi bölgesinden çıkarılan doğal gazın Azerbaycan, - Gürcistan, Türkiye, Bulgaristan, Macaristan, Romanya ve Avusturya’dan Avrupa ülkelerine naklini öngören Nabucco Projesi’ni planlamış fakat hayata geçirememiştir.
-Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi ve TANAP Projesi ile doğal gazın öncelikle Türkiye’ye, ardından Avrupa’ya taşınması sağlanmıştır.
-Askerî alanda iş birliği, 16 Ağustos 2010’da imzalanan stratejik ortaklık ve karşılıklı yardımla ilgili anlaşmadan sonra yeni bir aşamaya geçmiştir.
-Eğitim alanında yapılan iş birliğiyle çok sayıda Azerbaycanlı öğrenci, Türkiye Cumhuriyeti’nin çeşitli eğitim kurumlarında öğrenim görmeye başlamıştır.
-Türkiye-Gürcistan ilişkileri bağımsızlık, toprak bütünlüğü ve iktisadi iş birliği konularında yoğunlaşmıştır.
-16 Aralık 1991’de Gürcistan’ın bağımsızlığını tanıyan Türkiye, komşusuna verdiği desteklerden dolayı Gürcistan kamuoyunda müttefik ülke konumuna yükselmiştir.
-29 Ekim 1998’de Azerbaycan, Kazakistan, Türkiye, Özbekistan ve Gürcistan “Ankara Deklarasyonu”nu imzalamıştır.
-Deklarasyon, petrol ve doğal gaz kaynaklarının aranması, çıkarılması ve boru hatlarıyla güvenli bir biçimde dünya piyasalarına taşınmasını içermektedir.
-Türkiye, Ermenistan’ın bağımsızlığını 16 Aralık 1991’de tanımış, ardından ciddi ekonomik problemler yaşayan bu ülkeye insani yardımda bulunmuştur.
-Ermenistan’ın bölgesel kuruluşlar, uluslararası toplum ve Batılı kurumlarla bütünleşmesi yönünde çaba harcamıştır.
-Bu çerçevede Ermenistan’ı, Karadeniz Ekonomik İş Birliği Örgütüne (KEİ) kurucu üye olarak davet etmiştir.
1915 olaylarının devamlı ön planda tutulması nedeniyle ikili ilişkilerin gelişmesi için uygun koşullar oluşmamıştır.
Balkanlar
-Soğuk Savaş Dönemi’nin sona ermesi ve 1991’de Yugoslavya’nın dağılması ile “Balkanlaşma süreci” (bölünme, parçalara ayrılma) hız kazanmıştır.
-Yugoslavya’nın dağılma sürecinde sorunların barışçı yollardan çözümünün taraftarı olan Türkiye, 1992’de bağımsızlığını ilan eden altı devleti tanımıştır.
-Türkiye’nin Balkanlarda barış ve istikrar sağlanmasına ve büyük güçlerin bölgeye nüfuzunun sınırlandırılmasına yönelik politikaları ön plana çıkmıştır.
-Komşularla sıfır sorun politikası, Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak birden fazla bölgede etkin bir aktör olması fikrine dayanmıştır.
-Türkiye,1991’de bağımsızlığını ilan eden Makedonya’yı tanıyan ilk devletlerden biri olmuş ve Makedonya ile olumlu ilişkiler geliştirmiştir.
-1990’lı yıllarda Türk-Yunan ilişkilerinde müftülük sorunu, yaşanmıştır.
-1996 yılı başında yaşanan Kardak sorunu da ikili ilişkileri olumsuz etkilemiştir.
-1997’de Lüksemburg’da yapılan AB Konseyi Zirvesi öncesinde ve sonrasında Türkiye’nin AB’ye üyeliği de büyük ölçüde Yunanistan ve Kıbrıs bağlamında ele alınmıştır.
-1999’da PKK lideri Abdullah Öcalan Kenya’daki Yunanistan Büyükelçiliğine sığınmış ve orada ele geçirilmiştir. -Bu durum iki ülke ilişkilerine olumsuz yansımıştır.
-İki ülke ilişkilerinin 1990’lı yılların sonlarında yumuşamasında 1999 Marmara ve Atina depremleri sonrasında yapılan karşılıklı insani yardımlar etkili olmuştur.
-2000’li yıllarda kıta sahanlığı ve Ege hava sahası sorun olma özelliğini korumuştur.
-Yunanistan’ın Kıbrıs konusunda BM kararlarının yanı sıra AB kriterlerini ve mevzuatını ön plana çıkarması, iki ülke arasında derin ayrılıklara neden olmuştur.
-Türkiye ile Bulgaristan arasındaki askerî, ekonomik, kültürel ve siyasi iş birliği gelişmiştir.
-1990’lı yıllarda Türkiye, Bulgaristan’ın NATO üyeliğine destek olmuştur.
-Arnavutluk, 90’lı yıllarda Türkiye’yi güvenilir bir müttefik olarak görmüştür.
-Türkiye, Arnavutluk’un Karadeniz Ekonomik İş Birliği Örgütüne alınmasında önemli bir rol oynamıştır. -Arnavutluk diğer yandan İKÖ’ye de üye olmuştur.
-Türkiye ile Arnavutluk ilişkileri imzalanan askerî antlaşmalarla devam etmiştir.
-15 Nisan 1992’de AGİK ve İKÖ’de, 5 Mayıs’ta da BM’de Bosna’nın bağımsızlığının tanınmasını ve toprak bütünlüğünün korunmasını istemiştir.
-Türkiye, Saraybosna’da büyükelçilik açan ilk ülke olmuştur.
NATO’nun Kosova harekâtında aktif rol oynamış ve barış gücüne katkı sağlamıştır.
-Türkiye 2008’de bağımsızlığını ilan eden Kosova’yı tanıyan ilk ülkelerden biri olmuştur.
-1990’lı yıllarda Türkiye-Romanya ilişkileri olumlu seyretmiştir.
-1991’de iki ülke arasında Dostluk ve İş Birliği Antlaşması imzalanmıştır.
-Türkiye’nin Balkanlara yönelik politikasında özellikle ekonomik gelişim düzeyi ile bölgenin kalkınmasına yönelik girişimler ön plana çıkmıştır.
-Türkiye, Balkanlara yönelik politikasında “üst düzey siyasi görüşmeler, herkes için güvenlik, azami ekonomik entegrasyon ve bölgede çok etnikli, çok kültürlü, çok dinli toplumsal yapıları” esas almıştır.
Orta Doğu
-1990’lı yıllarda Türkiye’nin Orta Doğu politikalarında bölgede yaşanan etnik ve dinî çatışmaların ortaya çıkardığı güvenlik sorunu belirleyici olmuştur.
-Bu sorunların daha ziyade Suriye ve Irak gibi Arap ülkelerinden kaynaklanması, Türkiye’yi Arap dünyasından uzaklaştırarak İsrail’e yaklaştırmıştır.
-Türkiye, 2001’den sonra geleneksel bölge politikası olan Orta Doğu sorunlarından uzak durma yaklaşımıyla sorunlardan kurtulamayacağını anlamış, barışa yönelik çözüm önerileri üreten politikalar izlemeye başlamıştır. -Türkiye-Suriye ilişkileri; su kaynaklarının kullanımı ve paylaşımı, Suriye’nin teröre ev sahipliği yapması ve Hatay üzerindeki emelleri sebebiyle iyi olmamıştır.
-İki ülke arasında 1998’de imzalanan Adana Mutabakatı ile ilişkilerde güven ortamı tesis edilmeye başlanmıştır. -İki ülke ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003’ten sonra ortak sorun olan Kürt meselesi nedeniyle daha da yakınlaşmıştır.
-Suriye, PKK terör örgütünü kınamış ve ülkesindeki PKK’lı teröristleri Türkiye’ye teslim etmiştir. Türkiye, İsrail- Suriye ilişkilerinde ara buluculuk yaparak Lübnan’daki Hariri suikastı sonucu sıkıştırılan Suriye’ye destek olmuştur.
-Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın Türkiye’ye ziyaretinde (16 Eylül 2009) vizeleri kaldıran anlaşma imzalanmıştır.
-İki ülke arasında ortak bakanlar kurulu toplantısında stratejik ortaklıktan bahsedilmiştir.
-2011 Arap Baharı sonrası Esad rejiminin sivil halka orantısız güç kullanması, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin bozulmasına yol açmıştır.
-Türkiye’nin Suriye politikasında değişim başlamıştır.
-Türkiye, Suriyeli muhaliflerle görüşmelerde bulunmuş ve muhalifler Türkiye’de konferanslar düzenlemiştir. -Türkiye, Özgür Suriye Ordusunun (ÖSO) kurulmasında da önemli rol oynamıştır.
-Türkiye, Esad’a karşı muhaliflere destek verirken Esad rejimi özellikle İran, Rusya ve Çin tarafından desteklenmiştir.
1990’lı yıllarda Türkiye-İran ilişkileri; PKK, rejim ihracı meselesi ve bölgesel üstünlük mücadelesi nedeni ile - büyük oranda gergin bir seyir izlemiştir.
-2002 yılı sonrası Türkiye’nin dış politikada sıfır sorun anlayışını temel alması, İran ile ilişkilere dinamizm katan önemli bir faktör olmuştur.
-Türkiye ve İran bu dönemde çok boyutlu ve kapsamlı iş birliği alanları oluşturmuştur.
-1990’lı yıllarda Türkiye ile İsrail arasında pek çok üst düzey ziyaret gerçekleştirilmiş, siyasi, ekonomik ve askerî antlaşmalarla ortak hareket alanları genişletilmiştir.
-Bu dönemde güvenlik kaygıları iki ülkeyi birbirine yaklaştırmıştır.
-2000’li yıllarda iki ülke arasındaki ilişkiler seyir değiştirmiş, 90’lı yıllardaki stratejik ortaklık yerini siyasal çekişmelere bırakmıştır.
-2001’de Ariel Şaron başbakanlığında İsrail’de kurulan yeni hükümetin sert Filistin politikaları, Türkiye tarafından tepkiyle karşılanmıştır.
-2010’daki askerî operasyonların iptali, Davos ve alçak koltuk krizleriyle daha da gerilmiş olan Türkiye-İsrail ilişkileri, 31 Mayıs gecesi gerçekleşen Mavi Marmara Baskını sonucu kopma noktasına gelmiştir.
-Irak’ın Kuveyt’i işgali sonrası başlayan I. Körfez Savaşı’nda ABD ve müttefikleri, Türkiye tarafından desteklenmiştir.
-Türkiye bir yandan Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı’nı kapatırken diğer yandan ülkedeki hava üslerinin ABD tarafından kullanılmasına izin vermiş ve sınır bölgesine asker kaydırmıştır.
-Türkiye bu savaşta beklentilerine karşılık bulamamış, ekonomik ve siyasi olarak büyük kayıplara uğramıştır. -Türkiye’nin, savaş sırasında ve sonrasında Irak’a uygulanan ekonomik ambargo nedeniyle gördüğü zarar 100 milyar dolara ulaşmıştır.
-ABD, 2003’te Irak’ın Özgürlüğü Operasyonu adını verdiği işgali başlatmıştır.
-Savaş sonrası Saddam devrilirken ülke fiilen üçe bölünmüştür.
-Türkiye, 1 Mart Tezkeresi ile ABD askerlerinin Türkiye üzerinden Irak’a saldırısına izin vermemiştir.
-Tezkerenin reddedilmiş olması ve Irak’taki işgalin beklediği gibi gitmemesi, ABD’nin bölgedeki Kürtlere daha fazla yakınlaşmasına sebep olmuştur.
-Türkiye’nin “kırmızı çizgiler” olarak kabul ettiği politikaların (Türkmenlerin korunması, Kerkük’ün Türk kimliğinin korunması, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması, PKK terör örgütünün Kuzey Irak’ı bir üs olarak kullanmaması vb.) birçoğunda sorun yaşanmıştır.
-Türk-Amerikan ilişkilerindeki kırılma kendini ilk olarak Süleymaniye Krizi (çuval geçirme) ile göstermiştir. -Türkiye’ye, 2000’li yıllarda Orta Doğu’da takip ettiği politikalar sonucunda Arap Birliği Örgütü ve Afrika Birliğinde gözlemci statüsü verilmiştir.
5.6.3. Irak ve Suriye’deki Siyasi, Sosyal Gelişmelerin Bölgeye Etkileri
-I.Körfez Savaşı sonrasındaki ambargo süreci ve 2003’te başlayan Irak işgali, gerek Irak içinde gerekse bölgede yeni insani krizler doğurmuştur.
-İşgalle yaşanan dönüşüm, Irak’ta önemli toplumsal sorunları da beraberinde getirmiştir.
-Göç hareketlerinin yoğun yaşandığı 2006 ve 2007 yılında konu uluslararası toplumun gündemine geldiği hâlde Suriye ve Ürdün’de bulunan Iraklıların durumuyla ilgili gerekli insani adımlar atılamamıştır.
-Ürdün ve Suriye, diğer ülkelere nazaran Iraklı mültecilere kapılarını çok uzun süre açık tutmuştur.
Suriye’de 2011 sonrası halkın demokratik taleplerine iktidarın şiddet kullanarak karşılık vermesi üzerine ülkede karışıklıklar başlamıştır.
-Beşar Esed iktidarının halka uyguladığı şiddet, 10 binlerce Suriye vatandaşının ölümüne, milyonlarca vatandaşın ülkeyi terk etmesine yol açmıştır.
-Kurulan Özgür Suriye Ordusu ve Esed’e bağlı güvenlik güçlerinin karşılıklı mücadelesi ile kriz bir iç savaş hâlini almıştır.
-Dış güçlerin bir kısmı Esed rejimi yanında, bir kısmı muhalefetin yanında yer almıştır.
-Esed rejimi, BM Güvenlik Konseyi daimî üyesi Rusya ve Çin’den aldığı destekle ayakta kalabilmiştir. -Türkiye-Suriye ilişkilerindeki bozulma, Türk dış politikasında uygulanmak istenen “sıfır sorun” politikasının Orta -Doğu gibi bir bölgede uygulanmasının oldukça zor olduğunu göstermiştir.
-Suriye’deki mevcut durumun ortaya çıkardığı tehditler karşısında Türkiye, Fırat Kalkanı Operasyonu’nu düzenlemiştir.
-Suriye’de yaşanan siyasi kriz Türkiye’nin güneyinde bir mülteci sorununa sebep olmuştur.
-Türkiye, olaya hukuki ve ahlaki açıdan yaklaşarak güney komşusundaki iç savaştan kaçan Suriyelileri kabul etmiştir.
-Mülteciler sorunu Türkiye’de önemli güvenlik sorunlarına da yol açmıştır.
5.6.4. Küresel Terörizm
-Egemen devletler, siyasi tercihlerini benimsediği grupların eylemlerini meşru mücadele olarak nitelendirirken benimsemediği grupların üyelerini terörist, yaptıkları eylemleri de terörizm olarak nitelendirmeyi tercih etmiştir. -ABD’nin onayıyla Pakistan tarafından kurulup desteklenen Taliban buna örnek olarak verilebilir.
-Soğuk Savaş Dönemi’nde taraf oldukları devletlerin korumasında kendilerini güvende hisseden terör örgütleri, Soğuk Savaş’ın bitmesi ile âdeta açıkta kalmıştır.
-Terörizmin küresel çapta örgütlenmesi, Usame bin Ladin’in lideri olduğu El Kaide terör örgütü ile başlamıştır.
-11 Eylül saldırıları ile popülerliğini artıran El Kaide, ABD ve Batı karşıtlığını üst seviyelere çıkartmış, benzer amaçları taşıyan örgütler için birleşme noktası olmuştur.
-Irak ve Suriye’de ele geçirdiği topraklarla ve gerçekleştirdiği kanlı eylemlerle adını duyuran DEAŞ’ın gelişmesinde 2003 sonrası ABD’nin Irak’taki uygulamaları etkili olmuştur.
-2011 sonrası Suriye’de kaosun tırmanması, meydana gelen güç boşluğu, mezhep çatışmaları ve örgütün ideolojisine yakın militanların sayısındaki artış DEAŞ’ın kontrol altına aldığı alanları genişletmesine yol açmıştır.
-El Bağdadi, 8 Nisan 2013’te Irak ve Şam Devleti’nin kurulduğunu ilan etmiştir.
-1980’lerden itibaren Türkiye’nin üzerindeki en büyük tehdit PKK terör örgütü olmuştur.
-Türkiye’nin yıllardır savaştığı PKK terör örgütünün günümüzde Kuzey Suriye uzantısı PYD/YPG, ABD tarafından silahlandırılmaktadır.
-Devlet destekli terörizm, hedef devletin politik istikrarını, ekonomik yapısını ve diplomatik ilişkilerini etkileme gücüne sahiptir.
5.6.5. Türk Kızılayı
-Türk Kızılayı; dil, din, ırk ayrımı gözetmeden dünyanın farklı ülkelerinde doğal afetlere ve insan kaynaklı yıkımlara müdahale etmiş, ihtiyaç sahiplerinin barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamıştır.
-Filistin, Sudan, Endonezya, Sri Lanka, Kırgızistan, Kosova, Somali, Pakistan gibi ülkelerde insani yardım faaliyetlerinin yanı sıra refaha yönelik birçok çalışmada da bulunmuştur.
-Suriye’deki iç savaş ve şiddet ortamı yüzünden milyonlarca Suriyeli yurtlarından ayrılmıştır.
-Üç milyondan fazla Suriyeli de Türkiye’ye sığınmıştır.
-Kamplarda kalan Suriyeli mültecilerin ihtiyaçları devletin ilgili kurumları ve Türk Kızılayının desteği ile karşılanmaktadır.
-Türk Kızılayı, Orta Doğu ülkeleri dışında Afrika’da Somali, Kenya gibi ülkelerle Güneydoğu Asya’da Arakan Müslümanlarına ve dünyadaki ihtiyaç sahiplerine insani yardımlarda bulunmuştur.