Köroğlu efsanesi

Koçyiğit, ünlü ozan Köroğlu, ünlü bir halk hikayesi, daha doğrusu halkın gönül süzgecinden yüzyıllar boyu süzülüp gelen bir halk romanıdır. Köroğlu Anadolu insanının kanında var olan coşku ve kahramanlık tutkusunu şahsında kişileştiren bir kahramandır. Ozan Köroğlu halk şiirindeki koçaklama şairlerine ortak olmuş bir şairdir. Devlet gözünde Eşkıya Köroğlu ise bir kanun kaçağı, devlete karşı gelmiş bir dağ adamıdır. Yol keser, kervan vuru. Babasının kör olmasına sebep olan Bolu Beyinin ordularını bozguna uğratır ve sık, sık Bolu’yu basa, şehrin altını üstüne getirir. Bu yaptıkları tabi ki örnek alınacak davranışlar değildir ama düzenin bu haksız gidişine, devlet makamlarında ki kişilerin halka yaptığı zulme karşı yapacak pek fazla şeyi de kalmamıştır. Bütün bu şartlara rağmen Bolu Dağları’ndaki gür sesi hiçbir zaman haksızlığa karşı hükmetmemiştir. Zaten böyle bir şey olsaydı bu günlere kadar yaşaması da mümkün olmazdı. Köroğlu’nun yaşadığı dönem devletin halkı; yöneticileri vasıtasıyla ezdiği, aldığı çifte vergilerle canından bezdirdiği dönemdir. Bu gidişe karşı Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde Celali adı altında ayaklanmalar olmuş, devlet bunlarla savaşa dursun, halk iki taraf arasında sürekli bir eziyet halinde yaşamını sürdürmektedir. İşte bu son derece gergin ve tehlikeli ortam içinde bir kahraman çıkıyor, Bolu dağlarından kükrek bir sesle, Çamlıbelin eteklerinden ta Osmanlı sarayına kadar koçaklamalarıyla bütün haksızlıklara kafa tutuyor. Halk ise onun bu sevimli şövalye kimliğinde kendini buluyor ve onda avuntuya karışıyor. Köroğlu’nun halk tarafından sevilmesi belki de bundan dolayıdır.


Bolu Bey’i, at meraklısı bir beydir. Atçılıkta usta olan seyisi Yusuf’u güzel ve cins at aramak üzere civar köylere gönderir. Yusuf günlerce gezdikten sonra obanın birinde istediği gibi bir tay bulur.O tayı sahiplerinden satın alır, fakat tay görünüş olarak çirkin ve bakım- sızdır. Ama ileride mükemmel bir küheylan olacaktır. Yusuf bunu bildiğinden sevinerek geri döner. Bey bu çirkin ve sevimsiz tayı görünce kendisi ile alay edildiğini sanar ve Yusuf’un gözlerine mil çektirerek tayı da ona verip yanından kovar.Yusuf köye geldiğinde olup bitenleri oğluna anlatır ve oğlu da daha o günlerden Bolu Beyine karşı içinde durulmaz bir kin taşır.


Baba oğul, tayı terbiye etmeye başlarlar, yıllar geçer tay artık çok güzel bir küheylan olmuştur. Rüzgar gibi koşmakta, ceylan gibi sıçramakta, türlü savaş oyunları bilmektedir. Bu arada kör Yusuf ‘un oğlu Ruşen Ali de büyümüş, güçlü kuvvetli bir delikanlı olmuştur. Olmuştur da Bolu Beyine karşı gitgide kini artmaktadır. Bir gece Yusuf düşünde Hızır’ı görür. Hızır ona yapacağı işi söyler .Hızır’ın önerisiyle baba oğul yola çıkarlar. Bingöl dağlarındın gelecek üç sihirli köpükle hem gözleri açılacak hem de intikamını alması için gereken kuvvet ve gençlik onun olacaktır. Bunu bilen oğlu Ruşen Ali babasına haber vermeden köpükleri kendisi içer.Yusuf durumu öğrenince üzülür ama sonra kendi yerine oğlunun Bolu Beyinden öcünü alacağına sevinir. Bu sihirli köpükler Köroğlu’na sonsuz yaşama gücü, yiğitlik ve şairlik bağışlamıştır. Bir süre sonra Ruşen Alinin babası Yusuf oğluna öç almasını vasiyet ederek ölür.


Kör Yusuf’un oğlu Ruşen Ali dağa çıkar. Geleni geçeni soyarak ününü bütün bölgeye yayar. Artık o civardaki bütün kanun kaçakları ona katılmaktadır. Çamlıbelde bir kale yaptırarak, gelip geçen kervanlardan bac almaya başlar. Vermeyen kervanları soyar, üzerine gönderilen odunları bozguna uğratır.




Bir gün güzelliğini duyduğu Üsküdar Kasapbaşısı’nın oğlu Ayvazı kaçırır. Çamlıbel’e getirir, evlat edinir. Başka bir gün Bolu Beyi’nin kız kardeşi Döne Hanım’ı kaçırır, evlenirler. Aradan yıllar geçer Bolu’yu basar, her yeri yakıp yıkar ve Bolu Beyinden babasının öcünü alır. Bolu Beyi de cenkle başa çıkamadığı Köroğlu’na karşı çeşitli düzenler kurar ve bir defasında Ayvazı, bir defasında bir defasında da Köroğlunu yakalatıp zindanlara atar. Fakat her seferinde Köroğlu kurtulmayı başarır. Köroğlu ara sıra Gürcistan, Çin gibi uzak ülkelere de seferler düzenler ve yeni serüvenlere atılır. Bu arada başından büyük küçük bir çok olay geçer. Bu olaylar yıllar yılı halkın dillerinde destanlaşarak söylenir gider. Sonunda delikli demir ortaya çıkınca eski bahadırlık geleneği bozulur, dünyanın tadı kalmaz. Ve bir gün Köroğlu beylerine dağılmalarını söyler ve kırklara karışarak sır olur. İşte yıllar boyu halkın gönüllerinde yaşayan Köroğlu’nun söylencesi yine halk tarafından böyle yazılmıştır, böyle söylenir. Ve yaşlı bir çınar gibi devrilen Köroğlu’nun hikayesi böyle sona erer.



Selam edin ağlara beylere
Düşmana mert gibi durmalı imiş
Safımızda koç yiğitler var iken
Döğüşü, döğüşü ölmeli imiş, diyen Köroğlu Anadolu’da efsaneleşmiş sayılı kahramanlardan biri, devletin yönetimindeki yanlışlıklara karşı çekilmiş yalın bir kılıçtır.


Köroğlu efsanesi bir anlamda halkın çektiği acılara karşı yüksek sesle söyleyemediği duyguların ifadesidir. Halk güçsüzlülüğü ve ezilmişliğini Köroğlu efsanesinde dillendirmiş Köroğlu bir yaptıysa halk buna beş katarak efsaneleştirmiştir. Köroğlu’nun hikayesi halk dilinde nazım – nesir karışımı anlatılır. Duygusal konuşmalar ve kimi yerler türkü biçimde söylenir. Böyle yerler gelince hikayeci sazla kendi karakterlerindeki bestesiyle okur. Bu manzumelerin sanat yönü güçlü olup, edebiyatımızda benzeri az bulunur kahramanlık motifleriyle süslüdür. Eski çağların cenkleri yer, yer canlanır.,mert bir üslup ve anlatıma bürünür. Sazı düzgün, sesi kalın usta sanatçılarca okunup anlatıldığı zaman, yürekleri hoplatan bir sanat şaheseri olur.


Nesir bölümüne gelince.... Anlatanın ustalığına kalmıştır. Genel olarak bütün hikayelerde olduğu gibi cümleler kısa ve kesindir.


Köroğlu deyip de Ayvaz dememek olur mu hiç... Köroğlu bir gün bir gün Çamlıbel de savaş yorgunluğu çıkarıyordu. Aklına yeni ve yalnız başına atılacağı bir serüven geldi. Kalktı yerinden, gözünü İstanbul’a çevirdi, hayal meyal görünen sisli İstanbul tepelerinde bir şeyler arar gibiydi. Vaktiyle duyduğu üzere Üsküdar da bulunan bir kasapbaşının dünyalar güzeli bir oğlu vardı. O an kararını verdi Köroğlu, atladı Kırata ver elini İstanbul, sora, sora buldu Kasapbaşını, Kasapbaşı koyun tüccarı ya, yalandan bir sürü alacağını söyledi. Kasapbaşı oğlunu Köroğlu’nun yanına kattı, götürüp sürüyü göstermesi için derken Köroğlu bir punduna getirip Ayvazı attı terkisine ve Kıratına başını Çamlıbel yönüne çevirdi. Ayvaz yol boyunca ağladı ama geçen günler, onu Köroğlu’na yakınlaştırdı. Artık Ayvaz Köroğlu’nun oğluydu.
Köroğlu Ayvazı öylesine seviyordu ki şiirlerinin en güzellerinde onu anlattı, onu yetiştirdi, büyüttü, koçaklarının arasına kattı.


Yataktan kalkmış bir aslan
Gelir horlayı, horlayı
Buluttan çıkmış ay gibi
Gelir parlayı, parlayı

Döne seyreyle Ayvazı
Sim bilekli o zorbazı
Cılbatmış Kara Katbazı
Gelir gürleyi gürleyi

Döne Ayvaz bunun adı
Geldi bu meydanın tadı
Köroğlu’nun bir evladı
Gelir zorlayı, zorlayı


Köroğlu’nun hayatı, araştırmacılar arasında, bu gün de tartışma konusu olup gitmektedir. Kimi, on altıncı, on yedinci yüzyıllarda Bolu Dağları’nda yaşayan halkın sevgisini kazanmış bir ozan, bir yiğit Celali der, kimi de onu Selçuklular devrinde Horasan’dan Anadolu’ya gelerek zalim Bolu Beyi’nden halkı koruyan bir kahraman olarak tanıtır. İşin bu yönüyle tarihçiler uğraşa dursun, asıl önemli olanı Köroğlu’nun Anadolu kültür mozaği içindeki sanatı, yiğit kişiliği ve savaşlardaki hüneridir. Köroğlu’nu öteki destan kahramanlarından ayıran en önemli özelliği ise atının terkisinde taşıdığı sazıdır.
Bir çok savaş kahramanı etrafındaki ozanların dile getirmesine rağmen, Köroğlu kendi destanını kendisi dile getirmiştir. Saz şairleri de Köroğlu’nun etkisinde oldukça kalmışlar onu mesleğin piri saymışlardır.

Köroğlu halk musikisinde de bir bestenin adı, bağlama üzerinde de başlı başına bir tavrın isimlendirilişidir. Anadolu’da yiğitleme, koçaklama gibi kahramanlık türkülerinin bir çok Anadolu ozanı yürümüş, Köroğlu’nu bu günlere kadar bütün canlılığı ile yaşatmışlardır. Bu tarz ozanların arasında Dadaloğlu’nda da Köroğlu geleneğinin kuvvetle yaşadığı görülmüştür. Dadaloğlu gerek ruh, gerekse sanat bakımından Köroğlu geleneğinin son temsilcisidir.


Bir başka sava göre de Köroğlu halkın kendi belleğinde yarattığı bir hayal kahramanıdır. Bütün bu söylemlere rağmen Köroğlu halk tarafından öyle benimsenmiştir ki sonunda bir Köroğlu geleneği bu günlere kadar gelmiştir. Köroğlu, halkın gözünde mert bir insan, çetin bir bahadırdır. Zalimlere karşı amansız, yoksullara karşı koruyucu ve şefkatlidir. Halkı ezen derebeylerini karşısına alıp, onlarla savaşan, sevimli bir kahramandır.


Bu bakımdan, halk hikayelerinin başında gelir. Halk Köroğlu’nu gerçekte yaşamış bir kişi olarak kabul eder ve yaşasa da yaşamasa da onu canlı bir anı gibi içinde saklar.bu nedenle hayatın her devresinde ona yer verir. Öyle ki: yakın çağın saz aşıklarından bir ozan, son nefesinde oğluna “Oğul, hele üstüme bir Köroğlu oku da öyle öleyim” demiş ve yorganı başına çekmiştir.


Köroğlu her ne kadar yiğit bir koçak ise de, hiç yenilmemiş bir bahadır değildir. Halk arasında anlatılan bir hikayeye göre, Köroğlu Gürcistan üzerinde sefere giderken yolu üzerine çıkan Kars’ın Kiziroğlu köyünde konaklamıştır. Bu köyün beyi ise Kiziroğlu Mustafa Bey isimli bir yiğittir. Köroğlu’yla karşılaşmışlar, aralarındaki konuşma atışmaya, buradan da ileri geri konuşmalar neticesinde kavgaya dönüşmüş ve köy meydanında yapılan döğüş neticesinde Kiziroğlu Mustafa Bey Köroğlu’nu yenmiş. Köroğlu aldığı yenilginin neticesinde çadırına dönmüş ve sazı eline alıp Kiziroğlu’nun karısına anlatmaya başlamış,



Bir hışımla geldi geçti (peh peh peh peh)
Kiziroğlu Mustafa Bey (hey, hey, hey)
Bu dağları deldi geçti (Ağam kim, paşam kim,nigar kim, hanım kim)
Kiziroğlu Mustafa Bey

Bir atı var alapaça
Fırsat vermez Kırat kaça
Az kaldı ortamdan biçe
Kiziroğlu Mustafa Bey
v
Hay edende haya teper
Huy edende huya teper
Köroğlu’nu suya teper
Kiziroğlu Mustafa Bey


Köroğlu aldığı yenilgi sonrası, Kiziroğlu’nu çadırında karısına böyle anlatmış. O sırada çadırın dışında Köroğlu’nu dinleyen Kiziroğlu da yendiği kadar yenilgiyi de böylesine doğru bir şekilde şiirleştiren Köroğlu’nun yanına gelip, Köroğlu’yla barışmış
 
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
KÖROĞLU


Balkanlar'dan Doğu Türkistan'a, Güneybatı Anadolu'dan Sibirya'ya kadar uzanan Türk dünyasında hikâyeleri anlatılan ve okunan tarihî şahsiyet.
Nereli olduğu tam bilinmeyen, hikâye­lerinde de bu konuda açık bilgi bulunma­yan Köroğlu'nun Doğu Anadolu-Âzerî ri­vayetinin ilk kolunda babasının Muradiye şehrinden olduğu belirtilmekte. Bolu beyi kolunda geçen. "Neslimize Murat Hanlı diyorlar" mısraıyla da bu durum doğru­lanmaktadır. Hazar ötesi Türkmen riva­yetinde Köroğlu'nun bu Türkmenler'e mensup Teke oymağından geldiği bildiri-lirse de Türkmenler'in Köroğlu hikâyele­rini İran Âzerîleri'nden öğrenip kendi des­tanları haline getirdikleri, Hazar Türk-menleri'nden bahseden Şecere-i erâkime ve Şecere-i Türk gibi eserlerde de Köroğlu'nun adının geçmediği dikka­te alınırsa bunun yakıştırma olduğu an­laşılır.
Başta Batılılar olmak üzere birçok araş­tırmacı, Köroğlu hikâyelerinden hareket ederek onun tarihî şahsiyeti hakkında çe­şitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bunlardan Köroğlu hikâyelerini Batı'ya ilk tanı­tan A. Chadzko [400] Köroğlu'nu Ku­zey Horasan'da doğmuş, İran Azerbay-cam'nda yaşamış ve İran şahlarından II. Abbas zamanında (1617-1648) Hoy Erzu­rum yolu üzerinde eşkıyalık yapmış. Teke boyuna mensup bir Türkmen kabul et­miştir. Ignâcz Kûnosve Gyula Meszaros da Chadzko'nun görüşüne katılarak Kö­roğlu'nun Anadolu halk edebiyatına İran'­dan geçtiğini söylemişlerdir. Bu yanlış ka­naat Batılı ilim adamları tarafından yakın zamana kadar tekrarlanmıştır. Alexandre H. Krappe hikâyelerin İran asıllı olduğunu iddia ederken Kafkasya rivayetli bir Köroğlu hikâyesi yayımlayan Ermeni müel­lif Agayan, Köroğlu'nun Ermeni olduğunu ileri sürmüştür. Tarihini 1664te tamam­layan Tebrizli Arakei ise Köroğlu'nu (Karh Oghli) Celâlî olarak göstermiş ve Kiziroğ-lu Mustafa Bey'le dostluklarından bah­setmiştir. Köroğlu'nun gerçek şahsiyeti­ne dair bilgi veren ilk Türk müellifi Evliya Çelebi, 1656 yılında İstanbul'dan Van'a giderken şimdi Çankırı'ya bağlı Çerkeş'in az ilerisinde kendisini soymak isteyen ye­di haramiye, "Bu sizin ettiğinizi bu dağ­larda Köroğlu etmemiştir" diyerek [401] Köroğlu'nun Anadolu'­nun kuzeybatısında devlete baş kaldıran bir eşkıya olduğunu belirtmekle yetinmiş­tir. Türkiye'de millî edebiyat ve folklor konularına ilginin artmaya başladığı XX. yüzyıl başlarından itibaren Köroğlu'nun tarihî kişiliği hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüş, ancak daha sonra yapılan ça­lışmalarla ve bilhassa bulunan arşiv bel­geleriyle [402] bu görüşler günümüzde geçerliliğini büyük ölçüde kaybetmiştir.
Köroğlu'nun tarihî şahsiyeti hakkında bilgi veren ve Başbakanlık Arşivi mühim-me defterleri içinde yer alan sekiz belge­nin 1. III ve IV sayılı olanlarından Pertev Naili Boratav kısaca söz etmiştir. [403] Daha sonra Faruk Sümer'in bir makale içinde ele alarak fotokopilerini de ya­yımladığı bu sekiz belgede [404] Köroğiu'na dair oldukça ayrıntılı bilgiler vardır. 16 Ramazan 988 (25 Ekim 1580), 7 Rebîülevvel 989 (11 Ni­san 1581), gurre-i Cemâziyelevvel 989 (3 Haziran 1581), 3 Zilkade 989 (29 Kasım 1581). 4 Muharrem 990 (29 Ocak 1582), gurre-i Şaban 991 (20 Ağustos 1583), 9 Şaban 992 (16 Ağustos 1584) ve 6 Rebîü­levvel 993 (8 Mart 1585) tarihli bu belge­lerde Gerede'nin Soyuk(Sayık) köyünden olan Köroğlu Ruşen'in civar kazalarda ev ve köyler basıp adam öldürdüğü ve yara­ladığı, kız ve oğlanları kaçırdığı, yol kesip adam soyduğu, etrafındaki adamlarının çoğaldığı ve nüfuz sahasının gittikçe ge­nişlediği, bu yüzden halkın köylerini terkettiği, ele geçirilmesi için kadılara emir verilip üzerine adam gönderildiği halde yakalanamadığı belirtilmektedir.
Bu arşiv belgeleri başta olmak üzere mevcut bilgiler ışığında Köroğlu'nun ha­yatını üç safhada incelemek mümkün­dür. Memleketi olan Bolu'da geçen hayatı birinci safha olarak kabul edilebilir. Arşiv belgelerinden ilk yedisi hayatının bu dö­nemine aittir. 988-992 (1580-1584) yılları arasını kapsayan bu belgelerde adı Ru­şen olan Köroğlu'nun kendi memleketin­de dört beş yıl eşkiyalık yapmasının en önemli sebebi 1578 yılında devletin İran'a savaş açması. Bolu ve civarındaki asker­lerin büyük bir bölümünün savaşa git­mesidir. Bu durum "raiyyetten" bir köylü olan Köroğiu'na ve onun gibi pek çok kim­seye eşkiyalığa başlama fırsatı vermiştir. Coğrafî şartlardan kaynaklanan zorluklar da Köroğlu'nun işine yaramış ve ona karşı yapılacak hareketleri en azından geciktir­miştir. Köroğlu'nun eşkıyalık hayatının ikinci safhası Çamlıbel'de geçmiştir. VIII. belgeye göre 1585 yılına gelindiğinde Kö­roğlu, Bolu sancağında değil Ankara'nın güneyindeki Haymana'da görülmektedir. Bu durum, yakalanması için üzerine gön­derilen kuvvetlere karşı koyamayacağını anlayan Köroğlu'nun bulunduğu yeri ter-kederek izini kaybettirmek istemesi şek­linde açıklanabilir. Çamlıbel. Sivas ile To­kat arasındaki ana yol üzerinde çevreye hâkim, 2038 m. yüksekliğinde, otu ve su­yu bol bir ormanlıktır. Ticaret kervanları o dönemde bu belden Tokat'a gider, mal satıp mal alarak geri dönerlerdi. Köroğlu, bu belden Tokat'a gidip mal alarak dö­nen ticaret kervanlarından "yol bacı" adıyla haraç alıp kendisinin ve adamları­nın İhtiyacını karşılama yoluna gitmiş, bundan dolayı da artık ev basıp soygun yapmasına gerek kalmamıştır. III. safha­da Köroğlu, Çamlıbel'de Osmanlı kuvvetleri tarafından sıkıştırılınca muhtemelen İran'a kaçmış ve Şah Abbas'ın hizmetine girmiştir. Bu dönemde yazılmış bir vekâ-yinâmede, 1603 yılında şahın Osmanlılar'dan Nahcıvan'ı aldığı sırada Köroğlu'­nun Osmanlı hizmetine girmiş olan Sa'd-lu Ali Kulı Beg'i, oğlunu ve annesini Pasin ovasında tutup şaha gönderdiği kayıtlıdır. [405]
Bu bilgiler verilirken Köroğlu'nun sıfatı ve memuriyeti belirtilmeyerek ondan sıra­dan bir kimse gibi söz edilir. Köroğlu hikâ­yelerinin Azerî rivayetinde Şah Abbas'ın Köroğlu'nu öldürdüğü kaydedilir.
Köroğlu hikâyelerinde macera Köroğ­lu'nun "ya bir yiğit ya da bir güzel habe­ri" almasıyla başlar. Gelişen olaylar sonu­cunda Köroğlu veya beylerinden biri ya­kalanarak hapsedilir. Böyle zor durumda bulunan kahramanın imdadına Köroğlu, kır at veya beylerden biri yetişir. Mücade­leler sırasında bilhassa Köroğlu'nun şah­siyeti masal ve efsane unsurlarıyla olduk­ça zenginleşmiş, karmaşık bir hal almış­tır. Cinler, periler, olağan üstü güçler ve özellikle mitolojik unsurların yer aldığı olaylar Köroğlu'nun ortaya çıktığı ilk kol­la kırklara karışıp yok olduğu son kolda fazlaca görülmektedir.
Hikâyelerin KÖroğlu'ndan sonra ikinci kahramanı olan kır at onun en iyi yardım­cısı olup fersahlarca koşan, gerektiğinde kılık değiştiren, sahibinin konuşmalarını anlayan, ölümsüz, tılsımlı bir hayvandır. Köroğlu destanında adından söz edilen diğer kahramanların başlıcalan ise Ayvaz, Timurlenk'in oğlu Kenan. Köroğlu'nun oğ­lu Hasan. Karavezir'in kızı Benli Hanım, Demircioğlu, Koca Arap, Ceiâlî Bey, Kizi-roğlu Mustafa Bey ve Deli Hoylu'dur.
Köroğlu hikâyelerine destan Özelliği ka­zandıran iki önemli olay vardır. Bunlardan ilki, Köroğlu'nun Bolu beyinin seyisi olan babasının Bolu beyine efsanevî bir aygır­la birleşen bir kısrağın tayını getirmesi, seyisin bu tayı Bolu beyine lâyık görme­sinin hakaret kabul edilmesi ve seyisin gözlerinin kör edilip aynı taya bindirilerek ölüme terkedilmesi, bunun üzerine dağ­ları kendisine mesken tutan seyisin, oğlu Köroğiu ile kır atı yetiştirip bunlar vası­tasıyla başta Bolu beyi olmak üzere gelip geçenden intikam almak istemesidir. İkinci olay ise "delikli demir" adı verilen ateşli silâhların icat edilmesiyle eşkıya ta­ifesinin, törelerini yürütecek ortamı bu­lamayarak hâkim güçlere baş eğmesi so­nucu bir eşkıya olan Köroğlu'nun da or­tadan kaybolmasıdır. İslâmî dönem Türk destanları arasında yer almakla beraber Köroğlu destanında dinî bir özden söz et­mek mümkün değildir. Ancak hikâyele­rin musannif ve nâkilleri kendi mezhep ve tarikat özelliklerini yer yer hikâyelerde yansıtarak bunların belli yerlerinde dinî öğütlere, dualara, peygamber ve evliya kıssalarına yer vermiş, hikâyelere İslâmî bir muhteva kazandırmaya çalışmışlar­dır.
Türk edebiyatında olaylara dayanan edebî eserlerde yer alan tipler üzerinde son yıllarda etraflıca durulmuş ve bu ara­da Köroğlu da bilinen özellikleri dışında yeni bir görüşle ele alınmıştır. Buna göre Köroğlu halk hikâyelerinde çokça görülen alp ve velî tiplerinden birincisine girer. Ancak onu alp tipinden ayıran özellikler­den biri etrafında alp tipini doğuran, ya­şatan ve şekillendiren göçebe toplumun olmamasıdır. Köroğlu'nun babası bir aşi­ret reisi değil bey yanında hizmetçidir. Bir diğer özellik ise gerek Bolu'da gerekse Çamlıbel'de kendisi gibi düşünen insan­lardan bir çete oluşturması ve bir eşkjya hayatı sürmesidir. Alp tipini toplum şe­killendirdiği halde Köroğlu toplumunu bizzat kendisi kurar. Ayrıca alp tipinin içinde doğup yaşadığı göçebe toplum hayvancılık yaparak bir iktisadî temele sahip olduğu halde Köroğlu'nun sunî bir şekilde meydana getirdiği toplum böyle bir ekonomik temelden yoksundur. Gö­rünüşte alp tipine benzeyen Köroğlu ve arkadaşlarında müslüman göçebe Türk toplumunda görülen safiyet, asalet, örf ve adalete bağlılık da yoktur. Alp tipi dai­ma kuvvete karşı kuvvet kullandığı halde Köroğlu zayıfa karşı da kuvvet kullanmak­ta ve hileye başvurmaktadır. Bu arada önemli bir husus da Köroğlu"nu harekete sevkeden psikolojik faktörleri toplumun şiddetle karşı olduğu gayri ahlâkî arzula­rın oluşturmasıdır. [406]
Elde mevcut kaynaklar ve bunları doğ­rulayan arşiv belgelerine göre Köroğlu ve arkadaşları XVI. yüzyıl sonu ile XVII. yüz­yıl başlarında Anadolu'da eşkıyalık etmiş, Celâlî sıfatına hak kazanacak kadar dev­leti uğraştırmış gerçek şahıslardır. Buna rağmen Köroğlu'nun bilhassa hikâyeler­de ideal bir kahraman oiarakyer alması­nın en önemli sebebi, Türk halkının sosyal gayri şuurunda yaşayan alp tipinin idealize edilmesidir. Bu durum hikaye­lerdeki şiirlerde daha belirgindir. Muhte­melen eski Türk destanlarından aktarıl­mış veya onlardan ilham alınarak yazıl­mış olan bu şiirlerde göçebe Türk top­lumu, yayla havası ve alp tipi etkili bir biçimde dile getirilmiştir.
Köroğlu dışında aynı adı taşıyan birçok eşkıyadan ve özellikle bir şairden de söz edilmektedir. Bu hususa halk hikayecileri de işaret edip, "Bir kere Köroğlu'nun adı çıkmış. İzi ize uydurup anasından tezen, babasından küsen eşkıya olup Köroğlu nam takınıp dağlarda haramilik ediyor" diyerek birçok sahte Köroğlu'nun türedi-ğini belirtmişlerdir. [407] Ayrı bir şahsiyet olarak adın­dan söz edilen şair Köroğlu hakkında ise bugüne kadar hiçbir bilgi elde edileme­miştir. Bu durum, hikâye kahramanı Kö­roğlu ile şair Köroğlu'nun aynı kişi oldu­ğunu kabul etmeyi gerektirmektedir.
Köroğlu hikâyeleri 1885-1914 yılları arasında bir iki formalık taş basması ha­linde pek çok defa basılmıştır. Daha son­raki yıllarda genişletilerek Nizamettin Na­zif Tepedelenlioğlu (İstanbul 1928), Per­tev Naili Boratav(istanbul 1931), Muhar­rem Zeki Korgunal (İstanbul 1931, 1933), Cemal Bakı (İstanbul 1949), Murat Sertoğlu (İstanbul 1959, 1962), FerruhArsu-nar (Ankara 1963), Mehmet Şeyda (İstan­bul 1969), İbrahim Zeki Burdurlu (İzmir 1969) ve Tahir Kutsi Makal (İstanbul 1970) tarafından yayımlanmıştır. Bunların dı­şında Mehmet Kaplan. Mehmet Akalın ve Muhan Bali'nin Erzurumlu halk hika­yecisi Behçet Mahİr'den derleyerek yazı­ya geçirdikleri Köroğlu Destanı adlı eser (Ankara 1973) hikâyelerin on beş kolunu ihtiva eden ve 587 sayfa tutan önemli bir çalışmadır.


Bibliyografya :


Celâl Müneccim-i Yezdî. Târîh-i Abbasî, Brit-ishMuseum, Or.,nr. 3549, vr. 12OM21'; Evliya Çelebi. Seyahatname, V, 18; A. Chadzko, Spec-imens ofthe Popular Poetry ofPersia as Found in the Aduentures and Improvisation ofKur-roghlu, the Bandit Minİstrel of Northern Persia, London 1842; A. de Tauriz, XVII' siecle: Lİure d'histoires, coliection d'historiens armeniens (trc. M. Brasset), St. Petersburg 1874, 1, 307-308, 310-311; Gyula Meszaros. Köroğlu, Buda-pest 1913; M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Ta­rihi (İstanbul 1926), İstanbul 1981, s. 43, 399; a.mlf.. Türk Saz Şairleri, Ankara 1962,s.61-62; Köroğlu Hikayesi (tashih S. Tevfik). İstan­bul 1930; Pertev N. Boratav. Köroğlu Destanı (istanbul 1931), İstanbul 1984, tür.yer.; a.mlf.. Halk Hikâyeleri ue Halk Hikâyeciliği, Ankara 1946, s. 193-203; a.mlf.. "Anadolu'da Türk­menler Arasında Köroğlu Destanının İzlerine Dair Yeni Notlar", TM, V (1936). s. 79-86, 327; a.mlf., "Köroğlu'nun Tarihi Şahsiyeti", TTK Bildiriler, 111(1948). s. 124-130; a.mlf., "Köroğ­lu", İA, VI, 908-914; A. H. Krappe, La Genese desMythes, Paris 1936, s.203 vd.; Mustafa Ak-dağ. Celâli İsyanları: 1550-1603, Ankara 1963, s. 94, 106, 116, 118, 122; Faruk Sümer, Oğuz­lar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilâtı, Des­tanları (İstanbul 1967), İstanbul 1980, s. 142-143, 186, 373-374; a.mlf.. "Köroğlu'nun Tarihî Şahsiyeti Hakkında Vesikalar", Uluslararası Folklor ue Halk Edebiyatı Semineri Bildirileri, Ankara 1976, s. 113-117; a.mlf., "Köroğlu, Ki­zir Oğlu Mustafa ve Demirci Oğlu ile İlgili Ve­sikalar", TDA, sy. 46 (1987), s. 9-46; Ümit Kaf-tancıoğlu. Köroğtu Kolları: Halk Destanları I, İstanbul 1974, tür.yer.; Köroğlu Semineri Bildi­rileri, Ankara 1983, tür.yer.; Mehmet Kaplan, Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar, III: Tip Tahlilleri, İstanbul 1991, s. 101-11 l;Ziya Gö-kalp. "Eski Türklerde İçtimaî Teşkilât", MTM, 1/3(1331), s. 447; M. Fahreddin Çelik, "Kars Eli Köroğlu Anlatmalarındaki Eski Düzen ve Tü­relerimiz", Çtnaraltı, 11/27, İstanbul 1942, s. 6-7; Cahit öztelli, "Osmanlı Tarihine Adı Karışan Saz Şairi: Köroğlu", TDe., VI (1974), s. 121-136; Habîb İdrîsî, "Köroğlu Kimdir?", Varlık, XV/89-2, Tahran 1372, s. 29-41; Nizamî Câferov, "Kö-roğlu'nun Şi'riyeti", a.e., XVIII/103-4 (1375), s. 71-80; Fikret Türkmen, "Köroğlu (Hikâyesi)", TDEA.V, 416-419. Faruk Sümer - Nurettin Albayrak
 
Köroğlu Destanı
Bolu beyi, güvendiği seyislerinden biri olan Yusuf'a : " Çok hünerli ve değerli bir at bul ." emrini verir. Seyis Yusuf, uzun süre Bolu beyinin isteğine uygun bir at arar. Büyüdüklerinde istenen niteliklere sahip olacağına inandığı iki tay bulur ve bunları satın alır. Bolu beyi bu zayıf tayları görünce çok kızar ve seyis Yusuf'un gözlerine mil çekilmesini emreder. Gözleri kör edilen ve işinden kovulan Yusuf, sıska taylarla birlikte evine döner. Oğlu Ruşen Ali'ye verdiği talimatlarla tayları büyütür.
Babası kör olduğu için Köroğlu takma adıyla anılan Ruşen Ali, babasının isteğine göre atları yetiştirir. Taylardan biri olağanüstü bir at haline gelir ve Kırat adı verilir. Kırat da destan kahramanı Köroğlu kadar ünlenir. Seyis Yusuf, Bolu beyinden intikam almak için gözlerini açacak ve onu güçlü kılacak üç sihirli köpüğü içmek üzere oğlu ile birlikte pınara gider. Ancak, Köroğlu babasına getirmesi gereken bu köpükleri kendisi içer, yiğitlik, şâirlik ve sonsuz güç kazanır. Babası kaderine rıza gösterir ancak oğluna mutlaka intikamını almasını söyler. Köroğlu Çamlıbel'e yerleşir, çevresine yiğitler toplar ve babasının intikamını alır.
Hayatını yoksul ve çaresizlere yardım ederek geçirir. Halk inancına göre silâh icat edilince mertlik bozuldu demiş kırklara karışmıştır. Çeşitli dönemlere ve farklı siyâsî birlikler sahip Türk gurubları arasında tesbit edilen Türk destanlarının kısaca tanıtımı ve özeti bu kadardır. Bu destan metinleri incelendiğinde hepsinde ilk Türk destanı Oğuz Kağan destanının izleri bulunduğu görülür. Bu destan parçaları Türk dünyasının ortak tarihî dönem hatıralarını aksettiren ilk edebî ürünler olarak da önem ve değer taşırlar. Bir gün bu parçalardan hareketle Fin destanı Kalavala gibi değerli mükemmel bir Türk destanını yazılabilirse çeşitli kaynaklarda dağınık olarak bulunan malzeme daha anlamlı hale gelebilir kanaatindeyim.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt