Üçüncü Dünya Ülkeleri

  • Konbuyu başlatan Talebe
  • Başlangıç tarihi
  • Cevaplar 0
  • Görüntüleme 994
ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKELERİ


Üçüncü Dünya Ülkeleri kavramı üç ayn anlamda kullanılmaktadır. Bunlardan biri Gelişmiş Sanayi Ülkeleriyle sosyalist ülke­ler dışında kalan ülkeler anlamındaki kulla­nımdır. Buna göre gelişmişlik düzeyi ola­rak oldukça geride bulunan ve nüfusları hızla artan, fert başına gelir düzeyleri dü­şük, iktisadi sıkıntılarla sık sık yüzyüze ge­len ülkeler Üçüncü Dünya Ülkeleridir.
İkinci bir tanım ise bağlantılar dikkate alınarak yapılmakta ve daha politik bir yak­laşımla ifade edilmektedir. Buna göre de Üçüncü Dünya Ülkeleri ABD ve Sovyet yörüngesinde olmayan ülkelerdir. Politik eğilimleri, dünyaya bakış tarzları; ABD ve uydularıyla Sovyetler Birliği ve uyduların­dan daha farklı olan ülkeler bu gruba gir­mektedir.
Üçüncü Dünya Kavramı siyasal sistemi anlatmak için de kullanılmakta ve siyasal rejimi klasik demokrasi olan gelişmiş kapi­talist ülkelerle siyasal rejimi Marksist De­mokrasi olan gelişmiş sosyalist ülkeler dı­şında kalan ülkeleri ifade etmektedir. Buna göre de Üçüncü Dünya Ülkeleri, rejimleri, klasik demokrasi ile marksist demokrasi arasında olan askeri diktatörlük ve tek parti yönetimi gibi denemelere sık sık rastlanılan ülkeleri ifade etmektedir.
İkinci Dünya Savaşının sona ermesiyle birlikte Asya, Afrika ve Latin Amerika "daki birçok ülke sömürgecilik bağlarını kopara­bilmekle beraber, siyasal bağımsızlığın ye­terli olmadığını da anlamış oldu. Bu ülke­ler, ekonomik bağımsız tıklarını kazanma­dıkça, fazla bir şey elde etmiş olmuyorlardı. Sanayileşmiş dünya ile daha eşit ilişki tale­binde bulunan gelişmekte olan ülkeler çe­şitli girişimlerde bulunmuşlardır.
Bir devletin kendi isteğiyle askeri itti­faklara girmemesine bağlantısızlık politi­kası denilmektedir. Bu politikanın ilk orta­ya çıktığı yer Birleşmiş MilleÜerYür. Ancak ilk örgütleşme girişimi Endonezya'dan gel­miştir. Endonezya Devlet Başkanı Ali Sast-roamidijajo'nun Ocak 1954'te bağımsız devletlerin bir toplantı yapmalarını öner­mesi üzerine Mayıs 1954'le Birmanya, Sey­lan, Hindistan, Pakistan ve Endonezya ara­sında Seylan'ın başkenti Kolombo'da top­lanmışlardır. Toplantıda katılımın genişle­tilmesi görüşülmüş, 18 Nisan 1955'te Ban-dung Konferansının toplanması sağlanmış­tır. Bu toplantının iki önemli sonucundan biri gelişmekte olan ülkelerin ilk olarak ör­gütlenmeye başlaması ve ülkelerin çoğun-luğunca bağlantısızlık politikasının benim­senmesi olmuştur. Asya ve Afrika ülkeleri dışında bu gruba Yugoslavya da katılmıştır. "Bağlantısızlık Politikası"nın "gelişmekte
olan ülkeler"den biraz farklı anlama geldi­ğini de bu arada belirtmekte yarar vardır. Gelişmekte olan ülkeler grubu deyince ikti­sadın ağırlığı vurgulanırken, Bağlıntısızlar deyince akla daha ziyade askeri meseleler ve bu alandaki sorunlar gelmektedir. Ama ikisi de Üçüncü Dünya'yi ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Üçüncü Dünya Ülkeleri en canlı dönemlerini Hindistan'ın Nehru'su Mısır'ın Nasır'ı ve Yugoslavya'nın Tito'su ile yaşamıştır.
1955 Nisan'ında Endonezya'da toplanan Bandung Konferansı Asya ve Afrika ülke­lerinin kalkınma meselesinin uluslararası ilgiye bağlı olduğunu vurgulamıştır. Yine 1961'de toplanan Bağlantısız Ülkeler Dev­let ve Hükümet Başkanları Birinci Konfe­ransı dünyaya banş ve güvenliği getirmeyi, sömürgeciliği ortadan kaldırmak için mü­cadele etmeyi ve gelişmiş ülkeleri geliş­mekte olan ülke sorunlarıyla ilgilenme ve bu mücedeleye katılmayı temel çağrı olarak sunmuştu. Bütün bunlardan sonraki toplan­tılarda da yoğun olarak iktisadi meseleler ağırlık taşımıştır. Kuzey Amerika, Batı Av­rupa, Japonya ve Yeni Zelanda'nın oluştur­duğu gelişmiş kapitalist ülkeleri Birinci Dünya, Sovyet Bloku'na bağlı ülkeleri İkin­ci Dünya, bunların dışında kalan ülkeler de Üçüncü Dünya'yı oluşturmuşlardır. Fakat Üçüncü Dünya tabirinin yerine gelişmekte olan ülkeler grubu, 77'ler grubu, bağlantı­sızlar grubu deyimleri de kullanılmakta­dır.
Üçüncü Dünya Ülkelerinin lemel özellikleri şunlardır
1-
Politik Hayat olarak istikrarsızlık arzederler. İç politikaları devamlı dalgalanma gösterir, istikrarlı bir politik çizgileri olma­dığı gibi ordu ile politika arasında çok yakın
bir ilişki vardır. Geleneksel yapılan hızla değişme gösterdiği için toplum kesimleri arasında bölünme ve çatışmalar yaygındır. Büyük çoğunluğu siyasi bağımsızlıklarını İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kazanmış­lardır.
2- Hemen hepsi gelişmekte olan ülkedir. Bu cümleden olarak nüfuslarının büyük kısmı tanm sektöründe bulunmakta, iş gü­cünün de büyük kısmı bu sektörde istihdam edilmektedir. Buna bağlı olarak tanm sek­töründe gizli işsizlik çok yaygındır. Bir baş­ka deyişle bir kısım işgücü lanmdan çekilse bile üretimin azalmasına sebep olunmaz. Yine bu ülkelerde sermayenin yetersizliği emeğin verimliliğini büyük ölçüde etkile­mektedir. Gelir düzeyinin düşük olması sermaye birikiminin temel nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani dü­şük gelir, düşük tasarruf düzeyi, düşük yatı­rım düzeyi ve sonuçta sermaye birikiminin yetersiz olmasıyla sonuçlanmaktadır. Fa­kirlik fasit dairesi bu ülkelerin en önemli problemidir. Düşük tasarruf, düşük yatırım, düşük gelir, tekrar düşük tasarruf... şeklinde açılamayan bir halka oluşturmaktadır. Sa­dece gelirin düşük olması değil, fakat ada­letsiz dağılması ve gittikçe eşitsiz bir dağı­lım tablosu ortaya koyması, sorunu daha da ağırlaştırmaktadır. Bütün bunlara modern dünya ile, içinde bulunduktan genel yapısal özelliklerinden farklı olarak, haberleşme vasıtalarıyla yoğun ilişkiye girmiş olmaları, yukanda sözünü ettiğimiz politik istikrar­sızlıklara yol açmaktadır. Dual yapı bütün özellikleriyle toplumsal bünyeye sinmiş vaziyettedir.
3- Nüfus yapısı bakımından da Üçüncü Dünya'nın belirgin özellikleri vardır. Do­ğum oram çok yüksektir. Gelişmiş ülkelerin çoğunda nüfus aruşı çok yavaşlamış ve hatta durma noktasına gelmişken Üçüncü Dünya Ülkelerindeki hızlı nüfus artışı Ban ülkelerinin kapılarını zorlamaktadır. Fakat yüksek ölüm oranı ortalama ömrün kısa ol­ması ile birleşince fren unsuru olmaktadır. Gelir düzeyinin düşüklüğü beslenme yeter­sizliğini getirmekte, sağlık şartlan da iyi ol­madığından kitle halinde ölümler ortaya çıkmaktadır. Bu gelişmeyi kırdan kente yo­ğun göç ağırlaştırmaktadır.
4- Kültürel bakımdan: Üçüncü Dünya ülkelerinde eğitim seviyesi ve okullaşma oranı düşük olduğundan okur-yazar nisbeti de düşüktür. Toplum davranışlanna gele­nekler hakimdir. Dual yapı burada da ken­dini göstermektedir. Geleneksel teknoloji yanında modern teknoloji, geleneksel kül­tür yanında dışa açık henüz dengeye ulaş­mamış modern izm bu ülkelerin belirgin özelliğidir.
5- Uluslararası şirketlerle ilişkileri ve sözkonusu şirketlerin etkileri de bu ülkele­rin özellikleri arasındadır. Uluslarötesi şir­ketler, ülkelerin çıkartan hilafına faaliyette bulunmaktan çekinmemektedir. Aşın uz­manlaşmaya sevkettikleri çoğu Üçüncü Dünya ülkelerinde fakirleşerek büyümeye sebep olmaktadırlar. Yönetimler arasında­ki tercih beyanlanyla veya beyan anlamına gelen faaliyetleriyle politik problemlere de yol açmaktadırlar.
Gelişmekte olan ülkelerin ekonomik problemlerine çare bulmak için Birleşmiş Milletler nezdinde faaliyet gösteren Birleş­miş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konfe­ransı (UNCTAD) amacı itibariyle ticaretin gelişmesi ödemeler dengesi probleminin çözülmesi, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere hibe veya düşük faizli borç verilmesi gibi temel konular üzerinde yo­ğunlaşmıştır. Ne var ki Üçüncü Dünyanın sırtında bugün için bir borç kamburu bulun­maktadır. UNCTAD amacına ulaşamadığı için gelişmekte olan ülkelerin artık pek iyi gözle baktıkları bir kurum olmaktan uzak­tır.
Emin ERTÜRK
 
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üçüncü Cumhuriyet bởi Talebe,
SON KONULAR
Ülüş bởi Talebe,
Uygarlık bởi Tarih Öğretmeni,
Ulusal Ant bởi Tarih Öğretmeni,
Üs bởi Talebe,
Ulema bởi Talebe,

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt