Nişancı

  • Konbuyu başlatan Talebe
  • Başlangıç tarihi
  • Cevaplar 1
  • Görüntüleme 673
  • Etiketler
    nişancı
  • Cevaplar: 1 Görüntüleme: 673

Talebe

Yönetici
Katılım
14 Şub 2021
Konular
559
Mesajlar
4,059
Tepkime puanı
10,674
Puanları
113
Meslek - Branş
Öğretmen - Tarih
Talebe Hakkında ek bir bilgi sağlanmamış.
Nişancı

--------------------------------------------------------------------------------

Osmanlı Devleti'nde Divan-ı Hümayun'un önemli görevlilerinden birinin unvanı.


Devlet erkanından ve 6 mansıptan sözü sayılır bir görev olan Nişancılık, teşrifatta veziriazam ve Kubbe vezirlerinden sonra, tayinlerinde rütbeleri vezir veya beylerbeyi ise üçüncü sırada, sancakbeyi ise defterdarlardan sonra dördüncü sırada bir memuriyet olarak sayılmakta idi. Nişancılar, Divan-ı Hümayun'da sadrazamın sol ilerisinde oturma hakkına sahip olup, Arz günlerinde vezirler ve başdefterdardan sonra huzurda elpençe divan dururlardı. Vezaret hatt-ı hümayununun okunuşunda, XVIII. ve XIX. yüzyıllarda, başdefterdar ile Şıkk-ı sani ve salis defterdarlarından sonra ve defter emininden önce, sadrazamın sol yanında yer alırdı. Yeni veziriazama vezaret divitini takdim eder, karşılığında samur kürk, ferace donanmış bir at ve 500 akçe bahşiş alırdı. Tahvil kalemi, reisülküttab ve defter emini bürolarının sorumluluğu nişancıların üzerinde idi.

XVII. yüzyıldan sonra vezir rütbesini de almaya başlayan nişancılara bayramlarda, Yeniçeri Ağası'nın tebrike gitmesi usulden idi. Vezir rütbesinde olmayan Nişancıları ise, Altı Bölük ağalarının tebrik etmeleri kanun gereği idi. Nişancılar, XVI. yüzyılın sonlarına kadar, Rikab-ı Hümayun'dan ayrılmazlar ve serdar-ı ekremlerin sevkettikleri seferlere katılmazlardı. Bu takdirde, serdar-ı ekremlere beyaz üstüne tuğralı ahkam kağıtları verirler ve sefer boyunca serdarların görevini bu suretle yürütmüş olurlardı. 1595'ten itibaren Nişancıların da sefere gitmeleri usulü kabul edilince, İstanbul'da rikab-ı hümayundaki yerlerine bir vekil bırakmaları kabul edildi.

XVIII. yüzyıldan sonra ise Nişancılık yıllık rütbe dağıtımına tabi memuriyetler arasına alındı. Yılı dolan Nişancının, makamında bırakılarak görevine devam etmesinde herhangi bir engel yoktu. Nişancılar Osmanlı Devleti'nde devletin kanunlarını iyi bilen, eski kanunlar ile yeniden hazırlanan kanunları ve şeri hukuku telif etme gücüne sahip olan Divan-ı Hümayun'da bu konuda düşüncesine başvurulan bir hukuk müşaviri hüviyetinde olduğu gibi; sorumlusu bulunduğu tahvil (Kise), reisülküttablık ve defter eminliği büroları ile devletin yayınlanan kanun ve emirlerine nezaret etmek, tımar, zeamet, has ve arpalık dağıtımlarını yürütmek; yeni fethedilen ülkelerde vergi matrahlarına, askeri teşkilata, mahalli kuruluş ve devşirme işlerine esas teşkil eden sayım işlerini yaptırmak, bu yerlerde uygulanacak mahalli kanunları hazırlamak gibi görevleri vardı.

Ayrıca padişah tarafından hükümdarlara yazılan namelerin valilere gönderilen ferman, buyuruldu, berat ve hükümlerin yazılışlarına nezaret ettiği kadar, üstlerini nişanlamakla da devletin en güvenilen memuru idi. Nişancılar, yazı yazmada yetenekli mahalli örf ve töreleri bilen, bunları fıkıh bilgileri ve İslam şeriatı ile birleştiren kişiler olmak zorunda idiler. Bu bakımdan, çok defa, Dahil müderrislerinden veya Sahn-ı Seman derecesine çıkmış müderris efendilerden seçilirlerdi. XVII. yüzyıldan itibaren kanun bilgisi ve öteki bilgileri bakımından bu görevi yürütebilecek seviyede bulunan reisülküttab efendiler için de nişancılık bir kaynak kabul edilmiştir.

Nişancılığa sancakbeyi, beylerbeyi veya vezir rütbesi olmak üzere, her üç kademeden de tayin yapılabilirdi. İlk devirlerde yalnız olarak çalışırlarken, daha sonraları, kendilerine yardımcı tuğra çekme işlerinde bir turakeş, seferler sırasında bir vekil tayin etmeleri uygun görülmüştür. Divan günlerinde, yazı işleri çoğaldığı takdirde, veziriazamın müsaadesiyle Kubbe vezirleri de ona yardımda bulunurlardı. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda görevlerinden büyük bir kısmını reisülküttablara bıraktıkları halde, yine de nüfuzları devam etmiştir.

XIX. yüzyılın başlarında nişancılık, daha çok, Defterhane'ye ait işlerden sorumlu olan bir görev haline gelmişti. 1836'da nişancılık resmen kaldırılarak, üzerindeki hizmetlerden bir kısmı Babıali'nin ilgili bürolarına, tuğra çekmek hizmeti ise, defter eminliğinde bulunan tuğranüvise bırakıldı. 1838'de bu hizmet de Babıali'ye devredildi. Tanzimat'tan sonra ise, bu gibi görevler terkedilerek, sorumluluklar, Mabeyn, başkatipliğine, Hariciye ve Maliye nazırlıkları ile Defter-i Hakani dairelerine, kanun yapma görevi ise Divan-ı Ahkam-ı Adliyye'ye ve Mecalis-i aliye'ye verildi.
 
Nişancı
Osmanlı devlet teşkilâtında, Dîvân-ı Hümâyûn üyelerinden olup, pâdişâh adına yazılacak fermanlara, beratlara, nâmelere, hükümdârın imzâsı demek olan tuğrayı çekmekle görevli memur


Bâzı târihî kaynaklarda “muvakkî, tevkıî ve tuğrâî” isimleriyle de anılır Pâdişâhın emrini ihtivâ eden ve baş tarafına tuğra çekilmiş vesikalar, Osmanlı teşkilât dilinde “Nişan-ı şerîf-i sultânî, nişan-ı hümâyûn, tuğra-i garrâ-i hakânî, tevki-i hümâyûn, tevki-i refî” gibi isimlerle anılırdı Ancak yaygın bir şekilde bu evraklar kısaca “nişan” olarak isimlendirilirdi Ayrıca on sekizinci yüzyılın başına kadar nişancılar devlet tarafından yeni çıkarılan kânunların İslâm Hukûkuna uygunluğunu kontrol ettiklerinden, kendilerine “müftî-i kânûn” da denirdi Devletin arâzi kayıtlarını ihtivâ eden tahrîr defterlerindeki düzeltmeler ve değiştirmeler de, nişancıların önemli vazîfelerindendi

İslâmiyetin ilk devirlerinde, halîfelere verilen istidâlara (dilekçelere), devlet reisi tarafından verilen cevâba, “tevkî” denilirdi Hazret-i Ömer istidâları bizzat kendisi cevaplandırırdı Amr ibni Âs’a verdiği bir cevapta; “Emirinin senin hakkında nasıl olmasını istiyorsan, sen de halk hakkında öyle ol” diye yazmışlardı Tevkiler aynı zamanda devlet başkanının imzâsını taşıdığından, geçen zaman içinde özel şekiller almışlardır Abbâsîlerden îtibâren, tevkî yazılma işi için “divânü’l-inşâ” denilen dâire kurulmuştur Bu dâire, Büyük Selçuklu Devletinde Türkçe olan “tuğra” kelimesi kullanılarak “divânü’t-tuğra” ismini almıştır Anadolu Selçuklu Devletinde, Büyük dîvânda bulunan ve arâzi defterlerine bakan ve dirlik tevcih beratlarını hazırlayan dâirenin başkanına “pervâneci” denilmiştir Bu memur, Osmanlı devlet teşkilâtındaki nişancıya tekâbül etmekteydi Uygur ve Karahanlı devletlerindeki “Uluğ bitigci” de aynı işlerle vazîfeli memur idi

Osmanlı Devletinde, nişancıların Orhan Gâzi zamânından îtibâren var olduğu, bu pâdişâha ve haleflerine âit berat ve tuğraların mevcudiyetiyle anlaşılmaktadır Nişancı kelimesi, Sultan İkinci Murâd devrinde, Arapça Müvekki’nin yerine kullanılmaya başlanmıştır

Nişancıya âit derli toplu ilk bilgiye Fâtih Kânunnâmesi’nde rastlanır Kânunnâme’ye göre, merkezde vezirlik, kâdıaskerlik ve başdefterdârlıktan sonra en yüksek memuriyet nişancılıktı Devletin dışarıyla yazışmasını temin ve tuğra çekmek, en başta gelen vazîfesiydi Dîvân toplantıları esnâsında diğer yüksek memurlarla berâber çadırda oturur, dîvândan sonra verilen yemekte vezirler ve defterdarlarla aynı sofrada otururdu Nişancılık vazîfesine, edebî şahsiyetlerden ve âlimlerden tâyin yapılması usûldendi ve bu sebeple nişancılığa en çok müderrisler getirilirdi

Tesbit edilebilen ilk nişancı olan Muhammed Asgar’dan îtibâren, bu memuriyette vazîfe yapan bütün inşancılar, devletin nizamlarına, teşkilâtına ve müesseselerine dâir kânunların toplanmasında, neşredilmesinde büyük rol oynadılar Gerçekten, Leyszâde Mehmed bin Mustafa, Fâtih Kânûnnâmesi diye bilinen Kânûnnâme-i Âl-i Osman’ın bir araya getirilmesinde ve yazılmasında en büyük pay sâhiplerindendir Nişancılık vazîfesinde bulunanların teşkilâtın işleyişine diğer bir katkıları da, dîvândan çıkan fermanların tertip, imlâ ve inşâ tarzlarında koydukları kâidelerdir Konulan bu kâideler, haleflerince de aynen tatbik edilmiştir Meselâ, Tâcîzâde Câfer Çelebi, Koca Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi, Ramazanzâde, Okçuzâde ve Hamza Paşanın kendilerine mahsus ferman ve menşur yazış tarzları vardır

On yedinci asır sonlarında kaleme alınmış Tevkiî Abdurrahmân Paşa Kânunnâmesi’nde, nişancılara mahsus olan kıyâfet şöyle târif edilmektedir Mücevveze sarık sarar, sof üstlük, lokmalı kutnî, iç kaftanı ve orta abayı giyer, orta raht vururdu Ayrıca bu kânunnâmede nişancıların 400 akçelik hasları olduğu ve sadrâzamla her vakit görüşebildikleri kayıtlıdır Bundan başka Eflak-Boğdan Voyvodalıkları ile Erdel kralının tevcihinden dolayı muayyen bir gelirleri mevcuttur

On sekizinci yüzyıla kadar önemini muhâfaza eden bu memuriyetin îtibârı sonradan azaldı On sekizinci yüzyıl sonlarında vazîfeleri yalnız sadrâzamların mührünü basmaktan ibâret oldu 1836’da kaldırılan nişancılığın görevi defter eminliğine verildi Önemli fermanlara bâb-ı âlî, diğer fermanlara ise defter eminliğinde “tuğra-nüvis” denilen memurlar tarafından tuğra çekilmeye başlandı 1838’de tuğra-nüvislik kaldırıldı ve bab-ı âlî ile birleştirilerek tuğra çekme işi, bâb-ı âlî dâirelerinde yapılmaya başlandı Daha sonra, nişancılık sâdece pâye olarak verildi

Tanzimâttan sonra ise, nişancılığın vazîfeleri birkaç memuriyete dağıtıldı Aslî vazîfeleri mâbeyn başkâtipliğiyle hâriciye nâzırlığına devredilirken, ikinci derecedeki vazîfeleri mâliye ve defter-i hâkânî dâirelerinde görülmeye başlandı
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt