Milli Mücadele Dönemi

  • Konbuyu başlatan Talebe
  • Başlangıç tarihi
  • Cevaplar 1
  • Görüntüleme 791
Milli Mücadele Dönemi
Mustafa Kemal Paşanın Ordu Müfettişliğine Atanması
Mustafa Kemal Paşa’nın artık Anadolu’ya geçme kararını kesinleştirdiği günlerde İtilâf devletleri adına İngilizler, Osmanlı Hükümetine başvurarak Samsun ve civarında yaşayan Rumların, Türklerin baskısı altında bulunduğunu ve Rum köylerine Türk çetelerince saldırıldığını, Osmanlı Hükümetinin güvenliği sağlamaması halinde, söz konusu bölgeyi işgal edeceklerini bildirmişlerdi. Telaşlanan ve kaygılanan Sadrazam Damat Ferit Paşa Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Paşa’ya düşündüğü çareyi sormuş ve O’ndan “bu iş burada Bab-ı Ali’de yoluna konamaz, asayişin bozulduğu bölgeye, bu davanın hakkından gelebilecek, dirayetli, tecrübeli bir şahsiyeti geniş salahiyetlerle göndermek lâzımdır. Mevcut kumandanlar arasında bu vasıflara haiz olarak hatırıma gelen de Mustafa Kemal Paşa’dır” cevabını almıştı.

Daha sonra Damat Ferit Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı tanımak amacıyla onunla “Serkldoryan”da bir yemek yemişti. Bu yemekte Genelkurmay Başkanı olan Cevat Paşa’da bulunmuştu. Damat Ferit Paşa, yemek boyunca Mustafa Kemal Paşa’yla “ülkenin güvenliği ve İngilizlerin şikayetçi oldukları konular üzerinde” konuşmalar yapmıştı. Konuşmalarda “Mustafa Kemal Paşa vaziyeti çok iyi idare etmiş, sadrazamın suallerini O’nu şüphelendirmeyecek ve bilakis itimat telkin edecek şekilde cevaplandırmıştı. Mehmet Ali Bey ile Cevat Paşa da kendilerini desteklemişlerdi. Yemekten sonra Damat Ferit Paşa “...sizin gibi mütemayiz, genç ve kıymetli kumandanlara çok ihtiyacımız olacak” diyerek memnuniyetini belirtmişti.

Damat Ferit Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’dan uzaklaştırmak için de onu böyle bir göreve atadığını söyleyenler de vardır. Mustafa Kemal Paşa’nın Genelkurmay Başkanı olan Fevzi Paşa’yla birlikte Damat Ferit Paşa’yı iktidardan düşürmek konusunda Damat Ferit Paşa’ya bazı duyumlar ulaşmıştı. Bu nedenle Damat Ferid Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya göndermekle bir yandan İngilizlerin şikayet ettikleri sorunları çözmek, diğer taraftan kalmasında sakınca gördüğü Mustafa Kemal’i İstanbul’dan uzaklaştırmayı düşünmüştü. Nitekim Mustafa Kemal Paşa anılarında bu konuyla ilgili olarak, Vahdettin Hükümetlerinde kendisi için zıt fikir olduğunu söyledikten sonra “...biri beni lehlerine kazanmağa çalışanlar, diğeri hiçbir surette itimat edilmemek lazım olduğunu iddia edenler. Aylarca münakaşalardan sonra hangi fikir hak kazanmış bilir misiniz Mustafa Kemal’e emniyet edilmez Mustafa Kemal İstanbul’da bir takım menfi telkinler, belki hazırlıklar yapıyor, bu adamı İstanbul’dan uzaklaştırmak lazımdır. Mustafa Kemal’i Anadolu dağlarına atmalı ve orada çürütmeli- Nihayet bu karar üzerine mutabık kalmışlar”

Diğer taraftan böyle bir atamada Damat Ferit Paşa, İngiliz’lere de Mustafa Kemal Paşa’nın İttihatçı olmadığı konusunda güvence vermişti. Böylece İngilizler “milliyetçi paşa” olarak bildikleri ve kendisinden şüphe ettikleri Mustafa Kemal Paşa’nın bu göreve atanmasına tepki göstermemişlerdi.

Nihayet Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı Harbiye Nezaretine davet ederek, Samsun ve civarında Türklerin Rum köylerine saldırdığını anlatan bir dosyayı eline tutuşturmuş “...Ben Sadrazam ile (Damat Ferit Paşa) görüştüm. Sizi münasip gördük” demiştir. Bu görüşmeden sonra Harbiye Nezareti Mustafa Kemal Paşa’yı Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine tayin etmiş ve Padişahtan irade alınması için sadaret makamına yazmıştı. Harbiye Nezareti, Sadrazam ve İngilizlerden Samsun’a gidiş vizesi alan Mustafa Kemal Paşa’nın önünde artık sadece Vahdettin engeli kalmıştı.

Padişah Vahdettin’in bu atamayı onaylaması için bir çok neden vardı. Samsun bölgesindeki asayişsizliği gidererek, Paris’te çalışmalarını sürdüren Barış Konferansı’nın Osmanlı devleti hakkında olumsuz izlenimler edinmesini önlemek için bölgeye liyakatlı ve dirayetli bir komutanın tayin edilmesi zorunluluktu. Vahdettin, askerlik geçmişi son derece başarılı olan Mustafa Kemal Paşa’nın bu görevin üstesinden geleceğini şüphesiz iyi biliyordu. Diğer taraftan İttihat ve Terakki Partisi ile bilinen anlaşmazlıkları, Damat Ferit’in ve İngilizlerin onayından geçmiş olması Padişah’ı rahatlatan diğer nedenlerdi. Ayrıca bir yıl önce gerçekleşen Almanya seyahati esnasında Vahdettin’in Mustafa Kemal’i yakından tanıması ve onu bir çok özelliğinden dolayı takdir etmesi de, bu atamanın yapılmasındaki diğer nedenlerdir.

Mustafa Kemal Paşa’nın atama kararnamesi 30 Nisan 1919’da Padişah tarafından onaylanmış ve 5 Mayıs’ta da dönemin Resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti. Bundan sonra da Mustafa Kemal Paşa, Müfettişlik göreviyle ilgili görev ve yetkilerini belirleyecek olan bir talimatnamenin hazırlanması için Genelkurmay’da bulunan yakın dostlarıyla çalışmalara başladı. Nitekim 9 ncu Ordu Müfettişliği (15 Haziran’dan itibaren 3 ncü Ordu olarak değişecektir) unvanı altında, kullanacağı yetkileri içeren talimatnameyi, Genelkumay İkinci Başkanı Diyarbakır’lı Kâzım Paşa ile birlikte hazırladı. 6 Mayıs 1919 tarihinde Harbiye Nezaretince kendisine verilen bu talimatnameye göre Mustafa Kemal Paşa’nın görevleri sadece askerî görevler değil aynı zamanda da mülkîdir. Bu müşterek görevler şunlardı;

4.3.1. Görevleri

a) Görev bölgesinde asayişi ve huzuru yeniden sağlamak ve asayişsizliğin sebeplerini belirlemek.

Görev bölgesinde, değişik yerlerde bulunan silah ve cephaneleri bir an evvel toplattırmak, bunları münasip depolara yığmak ve koruma altına aldırmak.

Görev bölgesi içerisinde, değişik yerlerde bir takım şuraların (kurul-küçük danışma meclisi) kurulduğu, bunların asker topladıkları ve gayri resmi olarak da ordunun bunları koruduğu belirtilerek, bu şuraların faaliyetlerinin önlenmesi ve lağv edilmesini sağlamak,

Mustafa Kemal Paşa’nın bu görevleri yapabilmesi için yetki ve görev bölgesi talimatnameye göre şöyle belirlenmişti;

2. Kendisine doğrudan bağlı askeri birlikler

İki Fırka’lı (Tümen) olan üçüncü ve dört fırkalı olan 15 nci Kolordular Müfettişlik emrine verilmiştir

3. Müfettişlik bölgesi

a) Müfettişlik bölgesi, Trabzon, Erzurum, Sivas, Van vilayetleri ile Erzincan ve Canik (Samsun) müstakil sancakları

Müfettişlik bölgesine komşu vilayet, sancak ve askeri birlikler

a) Vilayet ve sancaklar: Diyar-ı Bekir, Bitlis, Mamuret’ul aziz, (Elazığ) Ankara, Kastamonu vilayetleri ile Kayseri ve Maraş sancakları

b) Bu vilayetlerde ve sancaklarda bulunan 1 nci, 12 nci, 14 nci, 17 nci ve 20 nci Kolordular, göreviyle ilgili olarak Mustafa Kemal Paşa’nın bütün emir ve taleplerini kabul edecek ve yerine getireceklerdi.

Görüldüğü gibi Mustafa Kemal’e verilen yetki oldukça geniş tutulmuştur. Ancak yine talimatnamede belirtilen Mustafa Kemal Paşa’dan yerine getirmesi istenen görevlere bakıldığında, bu görevlerin ancak böyle geniş bir yetkiyle yerine getirilebileceği anlaşılır.

Talimatname konusunda Mustafa Kemal Paşa, Nutuk’ta şunları söylemektedir:

“Bu geniş yetkinin, beni İstanbul’dan sürmek ve uzaklaştırmak maksadıyla Anadolu’ya gönderenler tarafından bana nasıl verilmiş olduğu garibinize gidebilir. Hemen ifade etmeliyim ki, onlar bana bu yetkiyi bilerek ve anlayarak vermediler. Ne pahasına olursa olsun benim İstanbul’dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe Samsun ve dolaylarındaki güvensizlik olaylarını yerinde görüp tedbir almak üzere Samsun’a gitmek idi. Ben, bu görevin yerine getirilmesinin makam ve yetki sahibi olmaya bağlı bulunduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler. O tarihte Genelkurmay’da bulunan ve benim maksadımı bir dereceye kadar sezmiş olan kimselerle görüştüm. Müfettişlik görevini buldular; yetki konusu ile talimatı da ben kendim yazdırdım...”

Talimatnamenin hazırlanmasından sonra artık Mustafa Kemal Paşa’nın Müfettişlik Karargah subaylarını belirleme çalışmalarına başladığını görüyoruz. Bu kişilerin belirlenmesinde Mustafa Kemal Paşa büyük hassasiyet göstermiştir. Çoğu sonradan Milli Mücadelemizde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında önemli devlet adamı ve asker olacak olan bu kişiler arasında; üç Albay, bir Yarbay, üç Binbaşı, beş Yüzbaşı, üç Üsteğmen, bir Teğmen ve iki memur bulunmaktaydı. 9. Ordu Müfettişliği Karargahı, Mustafa Kemal’in dışında 18 kişiden oluşuyordu.

Mustafa Kemal Paşa, 15 Mayıs 1919’da Bab-ı âli’ye gitmiş ve Hükümet üyeleriyle görüşmüştür. İzmir’in işgalini öğrenmiş bulunan, endişeli ve üzgün görünen hükümet üyelerinin halihazırdaki durumu ve düşündüklerini sormaları üzerine onlara yılgınlık değil, “Celâdet (kahramanlık) göstermelerini tavsiye etmiştir.

Yine Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a hareketinden önce vedalaşmak için Erkân-ı Harbiye-i Umumiye’ye gitmiş ve orada eski ve yeni Genelkurmay başkanları olan Fevzi (Çakmak) ve Cevat (Çoban) Paşalarla görüşmüş ve onlarla Anadolu’da girişilecek bir hareket için beş maddelik bir proğram hazırlamıştır. Bu proğramda şu esaslar bulunmaktaydı.

1- Anadolu’da üç Ordu Müfettişliği teşkil edilecek

2- Silahlar teslim edilmeyecek

3- Anadolu’da bir Millî Mücadele vücuda getirilecek

4- Kuvay-ı Milliye (Milli Kuvvetler) teşkil edilecek

5- Mukabil (karşı) taarruza geçilecek.

Arkadaşlarınca da uygun görülen bu proğramla ilgili olarak Mustafa Kemal şöyle söyleyecektir: “Zaten ben bunu tahakkuk ettirmek için Anadolu’ya gidiyorum. Kahraman milletimin sinesinde hayatımı feda edinceye kadar çalışacağım.”

İstanbul’dan ayrılmadan önce Mustafa Kemal’in ziyaret ettiği bir diğer arkadaşı Fethi Bey’dir. İttihatçılık suçlamasıyla Damat Ferit Paşa Hükümeti’nce tutuklanarak Bekirağa Bölüğü’nde bulunan Fethi Bey’i ziyaretinde Mustafa Kemal O’na şöyle diyecektir: Babğı åli ve Saray benim hakkımda derin bir gaflet içerisinde bulunuyorlar, meseleden İngilizlerin henüz haberi yoktur”.

Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’dan ayrılmadan önce ziyaret ettiği son kişilerden birisi de Padişah Vahdettin’dir. Mustafa Kemal’in Padişahla yaptığı bu son görüşme 15 Mayıs 1919’da (bazı kaynaklarda 16 Mayıs olarak belirtilmiştir) gerçekleşmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın anılarında ayrıntılarıyla anlatılan bu görüşmenin en dikkat çekici yönü, Vahdettin’in “ Paşa, paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. (elini demin bahsettiğim kitabın üzerine bastı ve ilave etti) Tarihe geçmiştir. (O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükunla dinliyordum.) Bunları unutun dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir . Paşa devleti kurtarabilirsin” demesidir.

Bazı kesimlerce Vahdettin’in Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’da bir Millî Mücadele başlatmak amacıyla göndermiş olduğunun delili olarak gösterilen bu konuşmada aslında kastedilen Mustafa Kemal Paşa’nın görev bölgesi olan “Doğu Anadolu’dur”. Çünkü henüz işgal edilmemiş olan bu bölgenin karışıklıklar içinde olduğu ve Mondros Mütarekesi’nin 7. ve 24. maddesi gerekçe gösterilerek işgal edilmesi söz konusu olabilirdi. Bu nedenle Padişah, bu sözlerle Mustafa Kemal Paşa’nın resmi görevi olan asayişin sağlanması ve orduyu terhis etmenin önemini vurgulamaktan öte bir şey dememiştir.

İster İstanbul’dan uzaklaştırmak amacıyla, ister Doğu Karadeniz bölgesinde çıkmış olan karışıklıkları gidermek amacıyla olsun, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gönderilmesi, Türk milleti için büyük bir şans olmuştur.​
 
Milli Mücadele Dönemi
Mustafa Kemal Paşanın Samsun'a Çıkışı
Mustafa Kemal Paşanın Havzadaki Faaliyetleri
Mustafa Kemal Paşanın İstanbul'a Geri Çağrılması

Mustafa Kemal Paşanın Samsun'a Çıkışı
9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’daki tüm hazırlıklarını tamamlamış bulunduğu için bir an önce Anadolu’ya geçmek için Samsun’a gitmek istiyordu. Müfettişlik emrine Osmanlı Denizcilik İşletmesinin küçük bir gemisi olan Bandırma Vapuru verilmişti.

16 Mayıs l9l9 günü Samsun’a hareket etmek için Galata rıhtımına gelen Mustafa Kemal Paşa’ya, yanında bulunan Rauf Bey tutuklanacağı konusunda bir istihbarat aldığını belirtmiş ve seyahatini tehir etmesini söylemişti. Nutuk’ta Atatürk bu konuda şunları söylemektedir:

“İstanbul’dan ayrılmak üzere, evimden otomobile bineceğim sırada Rauf Bey yanıma gelmişti. Bineceğim vapurun takip edileceğini ve beni İstanbul’da iken tutuklamadıklarına göre, belki de Karadeniz’de batırılacağımı güvenilir bir yerden işitmiş, onu haber verdi. Ben İstanbul’da kalıp tutuklanmaktansa, batıp boğulmayı tercih ettim ve hareket ettim...”

16 Mayıs’ta İstanbul’dan ayrılan Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a geldi. Samsun’da bulunan mülkî ve askerî ileri gelenler, yerel yöneticiler ve yine Samsun’da yaşayan Müslüman ve gayri müslimlerin dini temsilcileri ve kalabalık bir ahali karşılamaya gelmişlerdi.

Mustafa Kemal Paşa Samsun’a gelmezden evvel İngilizler Samsun’a ve Merzifon’a yeni kuvvetler çıkarmışlardı. Ayrıca Samsun ve civarında çok sayıda Rum çetesi kurulmuştu. Hatta Samsun sokaklarında silahlı Rum çeteleri cirit atmaktaydı. Bunun yanısıra İngilizlerin ve Fransızların kontrol memurları ve ajanları (İntelligent Servisi) Samsun’da bulunuyordu.

Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktığında olayları şöyle değerlendirir:

“Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes antlaşması imzalanmış. Büyük savaşın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda.

Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış, alınmakta...

İtilâf devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul’da Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Antep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet konuşmamıza başlangıç olarak ele aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da, İtilâf Devletleri’nin uygun bulması ile Yunan ordusu İzmir’e çıkartılıyor.

Bundan başka, memleketin her tarafında Hıristiyan azınlıklar gizli ve açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.”

Mustafa Kemal Paşa, vatanın ve milletin karşı karşıya kaldığı bu tehlikeleri ortadan kaldırmak amacıyla bazı cemiyetlerin ve kişilerin öngördüğü kararların hiç birinde bir isabet görmediğini Nutuk’ta geniş olarak anlatıyor ve kendisinin öngördüğü ciddi ve gerçek kararı şöyle belirtiyordu;

“Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsı, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak

İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulanmasına başladığımız karar, bu karar olmuştur.”

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’da kaldığı sürece yaptığı diğer bazı faaliyetleri de şunlardır;

1- İzmir’in işgali dolayısıyla Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya 20 Mayıs 1919’da çektiği telgraf. Bu telgrafında Mustafa Kemal “İzmir’in Yunan askeri tarafından işgali olayı, yakından temasta bulunduğum milleti ve orduyu düşünülmeyecek ve tarif edilmeyecek derecede içten yaralamıştır.” demiş ve sözlerinin devamını da “Ne millet ve ne de ordu, varlığına karşı yapılan bu haksız tecavüzü sindirmeyecek ve kabul etmeyecektir. “ şekliyle sürdürmüştür.

2- Her ikisi de Anadolu’da birer Kolordu Komutanı olan yakın arkadaşları -daha İstanbul’da iken Anadolu’dan başlatılacak bir hareket konusunda planlar ve proğramlar yaptığı- Kâzım Karabekir Paşa’ya ve Ali Fuat Paşa’ya Anadolu’ya geçtiğini belirttiği telgraflar. 21 Mayıs 1919’da Erzurum’da bulunan 15 nci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’ya çektiği telgrafında “Genel durumumuzun almakta olduğu tehlikeli şekilden çok üzüldüğünü ve elem duyduğunu, millet ve memlekete borçlu olduğu bu vicdani görevin, ortak bir çalışmayla yerine getirilebileceğine inandığını” belitmiş ve buradaki işlerini bitirdikten sonra en kısa zamanda Erzurum’a geleceğini bildirmiştir. 23 Mayıs 1919’da da Ankara’da bulunan 20. Kolordu Komutanı’na “Samsun’a geldiğini, kendisi ile daha sıkı ilişkiler kurmak istediğini ve İzmir dolaylarına ait bilgileri ve haberleri kendisine iletmesini” istemiştir.

3- Samsun’da bulunan İngiliz temsilci Yüzbaşı Hörst ve diğer yabancı subaylarla yaptığı görüşme. Bu görüşmede Yüzbaşı Hörst; “İzmir’in işgali konusu üzerinde yaptığı konuşmada “Osmanlı Devleti’nin kendi kendini idare edemeyeceğini, bunun için birkaç sene ecnebi müdahale ve vesayetine ihtiyaç duyduğu kanaatinde olduğunu” söyler. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa İngiliz Yüzbaşısına “Türklerin yabancı idareden hoşlanmadığını, işgale de razı olmadığını “milletin bugün yekvücud olup hakimiyet-i milliye esasını hedef edindiği” cevabını verir.

Görülüyor ki Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da bulunduğu sürece yaptığı bu çalışmalarla, normal müfettişlik görevinin çok ötesinde bir misyon üstlenmiş ve vatanın kurtarılması konusundaki faaliyetlerinin ve çabalarının ilk izlerini burada vermiştir.

Samsun’un İngiliz işgalinde olması, şehirde Rum çetelerinin ve silahlı adamlarının varlığı, çok sayıda yabancı kontrol subayı ve memurlarıyla ajanların bulunması bu şehri Mustafa Kemal için güvenli kılmamaktaydı. O bir an önce Anadolu’nun daha iç kısımlarına girmek ve halkla temasa geçmek, onları yaklaşmakta olan tehlikelere karşı uyarmak ve silahlı bir direnişe davet etmek gibi asli vazifesini yerine getirmek istiyordu. Müfettişlik bölgesi içinde, göreviyle ilgili incelemelerde bulunmak amacıyla iç kısımlara geçmek istediğini 24 Mayıs’ta İstanbul’a bildiren Mustafa Kemal Paşa önce Havza’ya geldi.


Mustafa Kemal Paşa'nın Havzadaki Faaliyetleri
25 Mayıs 1919’da Havza’ya gelen Mustafa Kemal Paşa burada bir müddet kalacaktır. Gelişinin ertesi günü kendisini ziyarete gelen Havza’nın ileri gelenlerine “Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız; çalışacağız, memleketi kurtaracağız” diyerek onlara ümit ve cesaret vererek, maneviyatlarını yükseltmeye çalışmıştır.

Mondros Mütarekesi hükümlerine aykırı olarak vatanımızın işgal edilmesi ve bu işgallerin her geçen gün artması ve genişlemesi karşısında, teslimiyetçi ve suskun bir politik tutum takınan İstanbul’da ki hükümetin bu kayıtsızlığı karşısında Mustafa Kemal Paşa harekete geçmişti. Özellikle Yunanlıların İzmir’den sonra Manisa ve Aydın’ı da işgal etmesi ve bu işgalleri esnasında yaptığı saldırı ve zulümlerin halkımızca bilinmediğini, bu nedenle milleti aydınlatmak, milli tepki ve şikayetlerini harekete geçirmek istedi. Mustafa Kemal Paşa, Türk Milleti’ni uyardığı ilk genelgesini Havza’dan çekmiştir.

28 Mayıs 1919 tarihinde valilere ve bağımsız mutasarrıflıklar ile Erzurum’daki 15. Kolordu, Ankara’daki 20. Kolordu, Diyarbakır’daki 13. Kolordu Komutanlıklarına ve Konya’daki 2. Ordu Müfettişliğine bir genelge göndermişti. Bu genelge şöyledir:

“İzmir’in ve maalesef bunun arkasından da Manisa ve Aydın’ın işgali, gelecekteki tehlikeyi daha açık olarak sezdirmiştir. Yurt bütünlüğümüzün korunması için, milletçe gösterilen tepkinin daha canlı ve sürekli olması gerekir. Yaşayışımızda ve millî bağımsızlığımızda gedikler açan işgal ve ilhak gibi olaylar, bütün millete kan ağlatmaktadır. Izdıraplar dindirilemiyor, sindirilmesi ve katlanılması mümkün olmayan bu duruma derhal son verilmesinin bütün medeni milletlerle büyük devletlerin adalet ve nüfuzundan sabırsızlıkla beklendiğini göstermek maksadıyla, önümüzdeki hafta içinde ve çeşitli illere göre, Pazartesi başlayıp çarşamba günü müracaatın arkası alınmak üzere, büyük ve heyecanlı mitingler yapılarak milli gösterilerde bulunulması, bunun bütün kasaba ve köylere kadar yaygınlaştırılması, bütün büyük devletlerin temsilcileriyle Babıâli’ye etkileyici telgraflar çekilmesi...”

Milli Mücadelemizde “Havza Genelgesi” olarak bilinen bu genelgeden sonra, başta İstanbul’da düzenlenen altı büyük miting olmak üzere ülkenin değişik bölgelerinde 100’e yakın miting ve gösteri düzenlenmiştir. Bunun üzerine Harbiye Nezareti Mustafa Kemal’e 31 Mayıs’ta bir tel yazısı göndermişti Bu yazıda İngiltere Fevkalade Komiserliği’nin Harbiye nezaretine bir nota verdiği belirtilerek olup bitenler hakkında Mustafa Kemal’den açıklama yapması isteniyordu. Bu konuda İstanbul’a gönderdiği raporda Mustafa Kemal Paşa şunları söylemiştir:

“...Ancak, milletin bağımsızlığı ve varlığını tehlikeye düşüren işgal, cana kıyma ve zulüm gibi İzmir bölgesinde görülmekte olan olayların ve benzerlerinin tekrarlanmasına karşı, ne milletin heyecanını ve içindeki acıları ne de bundan doğacak milli gösterileri engelleyip durdurmak için kendimde ve hiç kimsede bir güç ve kudret göremeyeceğim” diyerek milletin iradesinin önünde durulamayacağını belirtmiştir.

Yine Mustafa Kemal Paşa, 29 Mayıs’ta Kolordulara gönderdiği bir yazıda: “memleketin her taraftan istîlâya uğrayabileceğini böyle bir durum olduğunda çete teşkilatından yararlanılabilineceğini, ayrıca düzenli kuvvetlerin dağıtılmaması ve derli toplu bulundurulmasının gerekli olduğunu” bildirmiştir

5 Haziran 1919’da ise yine Havza’dan Paris barış Konferansı’nda Osmanlı Devleti’ni temsil edecek olan Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya konferansta öncelikle savunması gerekli olan hususları işaret etmiştir. Bu telgrafında Mustafa Kemal Paşa, özellikle iki noktanın büyük önem arz ettiğini söylemiştir. Bunlardan ilki, “devlet ve milletin mutlak olarak tam bağımsızlığı” ikincisi ise “vatanın ana topraklarında çoğunluğun azınlığa feda edilmemesidir.”

Mustafa Kemal Paşa’nın Havza’daki son faaliyetleri ise, Havza’daki silah depolarını boşalttırarak, bunları evlere taşıtması ve Mondros Mütarekesi hükümlerine göre toplattırılarak İstanbul’a gönderilmek üzere o bölgeye getirilmiş olan 3 ncü Kolorduya ait 10.000 kadar sürgü kolu ve 12 kadar top kamasına el koydurmasıdır.


Mustafa Kemal Paşanın İstanbul'a Geri Çağrılması
Mustafa Kemal Paşa’ya verilen geniş yetkilerden bilgisi olmayan ve kendisiyle birlikte seçkin ve kalabalık bir heyetin Anadolu’ya gönderilmesinden rahatsızlık duyan İngilizlerin Karadeniz Ordusu Başkomutanı General Milne, Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919’da Harbiye Nezareti’nden “Dokuzuncu Ordunun daha önce lağvedilmiş olmasına rağmen neden bu orduya yeni bir komutan gönderilmiş olduğunu” sormuştu. Harbiye Nezareti’nden verilen cevapta, bu bölgede bir ordu müfettişliği kurulduğu, buraya gönderilen müfettişin o bölgede geniş bir sahaya yayılmış olan askeri birliklerin hareketlerini denetlemek ve bu birliklere ait silah, sürgü kolu ve top kamalarının toplanmak ve İstanbul’a göndermek gibi görevleri yerine getireceğini belirtilmişti. Fakat İngilizler, Mustafa Kemal Paşanın bilhassa Havza’daki faaliyetlerini, orada bulunan kontrol memurları ve ajanları kanalıyla öğrenmişlerdi. Nitekim 6 Haziran’da tekrar Harbiye Nezareti’ne gönderilen bir yazıda General Milne, Mustafa Kemal Paşa gibi seçkin bir generalin, kurmay heyeti ile birlikte memleket içinde dolaşmasının, kamuoyunda rahatsızlık yarattığını söyleyerek, bu generalin askerlik bakımından da iş görmesinin gerekli görülmediği ve bu nedenle Mustafa Kemal Paşa ve kurmay heyetinin geri çağırılmasını istemişti. Harbiye Nazırı’nın durumu açıklayan yazısı bir işe yaramamıştı.

Daha sonra 8 Haziran’da İngiliz Fevkalade Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, Osmanlı Dışişleri Bakanlığına bir “nota” vererek, Samsun sancağı ve civarında Mustafa Kemal Paşa tarafından kötü niyetli faaliyetler yapıldığı ve hadiseler çıkarılmaya çalışıldığı belirtilmiş ve Mustafa Kemal Paşa’nın derhal geri çağırılması istenmişti Konu Bakanlar Kurulu’nda görüşülmüş ve bunun üzerine Harbiye Nezareti 8 Haziran’da Mustafa Kemal Paşa’yı geri çağırmıştı.

Geri çağırılma yazısını alan Mustafa Kemal Paşa, kömür ve benzin yokluğundan dolayı dönüşünün gecikeceğini bildirmiş ve aynı gün neden geri çağrıldığını da Nezaretten sormuştu. Kendisine verilen ilk cevapta, hükümetin aldığı karar gereğince geri çağrılmasının söz konusu olduğu bildirilmişti. Ancak aldığı bu cevaptan tatmin olmayan Mustafa Kemal Paşa, görevden alınışının gerçek nedenini öğrenmek için durumu arkadaşı olan Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’dan sormuştu. Cevat Paşa’da verdiği cevapta, “sizin gibi değerli bir komutanın faaliyetlerinin kamuoyu üzerinde iyi bir etki bırakmadığını ileri süren İngilizler, İstanbul’a çağrılmanızı istediler” demiştir.

Oysa Mustafa Kemal Paşa, vatanın düşman işgalinden kurtarılması ve milli istiklâlin temin edilmesi konusundaki faaliyetlerine daha yeni başlamıştı. Bu nedenle İstanbul’a dönmemeye kararlı idi. Erzurum’da bulunan Kâzım Karabekir Paşa’ya İstanbul’la ilgili yazışmaları bildirerek “milletin hukuk ve istiklâlini tayin uğrunda milletle beraber çalışmak istediğini” belirtmiş ve bu konuda ne düşünğdüğünü sormuştur. Karabekir Paşa’nın “yüce fikirlerinize tamamen katılıyorum” cevabından çok memnun olmuştu. Bu arada Mustafa Kemal Paşa Padişaha yolladığı bir yazı ile de İstanbul’a gelmeyeceğini, buna zorlandığı takdirde istifa edeceğini, milletin istiklâline kavuşması, saltanatın ve hilafetin yok olmaktan kurtulması için, Anadolu’da ve milletin sinesinde kalarak vatani görevlerine devam edeceğini bildirmişti.​
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt