Humbaracı Ocağı

Humbaracı Ocağı

Osmanlı Devleti'nde orduda humbara yapan ve kullanan sınıfın bağlı bulunduğu ocaktır. Kumbaracı ocağı da denilmektedir.


Merkezde bulunan kale humbaracıları tımarlı Topçu ve Cebeci ocaklarına bağlı humabarcılara ise ulufeli denilirdi. Humbaracılık Osmanlı Devleti'nde 16. yüzyılda Mustafa ismindaki bir topçu bölükbaşısının ilk tunç humbara dökümhanesini kurmasıyla ortaya çıkmıştır.

Humbaracı Ocağı'nın ıslahı ilk olarak 18. yüzyılda Humbaracı Ahmed Paşa ve Sadrazam Osman Paşa'nın isteği üzerine gündeme gelmiştir. 1731'de ıslah projesi hazırlandı ve iki yıl sonra da Üsküdar'da Humbaracı Ocağı kuruldu. Böylece Bosna'dan 300 ulufeli humbaracı adayı ile çeşitli kalelerden seçilen 300 tımarlı humbaracı eğitime başlayarak humbara imalathanesi kurulması yolunda adımlar atıldı. Bir yasa ile tımarlılar 25'er kişilik gruplar halinde İstanbul'a giderek eğitim almaları sağlandı.

1783'te Sadrazam Halil Hamid Paşa humbaracılar için yeni düzenlemeler getirdi ve 1792'de çıkarılan bir nizamnameyle humabaracıların yetkileri arttırıldı. Humbaracılar Ahmed Paşa'nın çabalarıyla ordunun en disiplinli ve düzenli sınıfı durumuna gelmişti.

Kapıkulu Ocağı'ndaki bozukluklar ve düzensizlik zamanla Humbaracı Ocağı'nı da etkilemeye başladı. 1826 yılında Vaka-i Hayriye sırasında Humbaracıların devletin tarafında olarak topçu ve cebecilere destek olmuştur. Humbaracı Ocağı Sultan II. Mahmud zamanında Asakir-i Muhammediye'nin kurulmasıyla kaldırılmış fakat varlığını Sultan II. Abdülhamid dönemine kadar sürdürmüştür.
 
Son düzenleme:
Humbaracı Ocağı

Osmanlı askerî teşkilâtında humbara yapan ve bunu kullanan sınıfın bağlı olduğu ocak. Humbara, demir veya tunçtan dökülmüş el bombası olup, tüfekle atılanları da vardı. Bu silâhı kullanana “humbaracı”, âmirlerine ise, “humbaracıbaşı” deniliyordu.




Humbaracılar Osmanlılarda eskiden beri mevcud olup, bir kısmı Cebeci bir kısmı Topçu Ocağına bağlıydılar. Humbaracıların asıl kısmı, kapıkulu sınıfları gibi maaşlı olmayıp, timar sâhibiydiler. Bunlar devlet merkezinde bulunmayıp, kalelerde hizmet ederlerdi. Bunların timarları, kaleleri civârında bulunurdu. Timarlı humbaracılar 17. asır başlarından îtibâren ihmâl edildiğinden ehemmiyetleri kalmadı.

Humbaracı Ocağı, aslen Fransız olup 1729’da Türkiye’ye ilticâ eden ve Müslüman olduktan sonra Ahmed ismi verilen Kont Bonneval tarafından ıslâh ve tanzim edildi. Bunlar için Üsküdâr’da Ayazma Sarayında yeniden bir îmâlâthâne ile kışla yaptırıldı. Bu sûretle yeniden teşkilâtlanan humbaracıların miktârı üç yüzü timarlı ve üç yüzü ulûfeli olarak 601 kişi oldu. Ocak, oda denilen ve her biri yüz kişiden meydana gelen altı bölüğe ayrıldı. Bunların üçü ulûfeli, üçü de timarlıydı. Her ulûfeli odaya iki yüz akça ile bir odabaşı ve doksanar akça ile iki tâne ellibaşı ve elli akça yevmiyeyle üç tâne otuzbaşı, otuzar akça yevmiye ile on tâne onbaşı, vekilharç, çavuş, imâm, cerrah, yazıcı, davulcu tâyin edildi. Neferlerin yevmiyesi on sekiz, “alaybaşı” denilen humbaracıbaşının yevmiyesi ise üç yüz altmış akçaydı.

Üçüncü Selim Handan îtibâren görülen ıslâhat devresinde, 1792’den îtibâren Humbaracı Ocağında timarlı ve ulûfeli şeklindeki ayırıma son verilerek, hepsinin devlet merkezinde bulunmaları kabul edildi. 1795’te ise Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyûnun açılması üzerine Humbarahâne kapatılıp talebeleri bu okula nakledildi. Humbaracılar, Sultan İkinci Mahmûd döneminde Vak’a-i Hayriye adı verilen yeniçerilerin kaldırılması sırasında devletin tarafını tutarak büyük bir hizmet yaptılar.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt