Sokullu'nun II. Selim zamanındaki faaliyeti

Sokullu'nun II. Selim zamanındaki faaliyeti


Sokullu Mehmed Paşa, 972 H. / 1564 M.'de Semiz Ali Paşa'nın vefatı üzerine vezir-i âzam olmuştur.
Sokullu, vezir-i âzam olduktan sonra eskiden beri tekemmül edip gelen kanunların bozulmamasına dikkat etti; bilhassa devletin harici siyasetinde muvaffakiyet göstermek itibariyle mühim rol oynadı. Bu işlerdeki muvaffakiyeti Makbul ve Maktul İbrahim Paşa derecesinde olmamakla beraber devlet otoritesini muhafazada ondan aşağı değildi. Kanunî Sultan Süleyman, devlet işlerinde şifahî olarak hükümet reisine direktif verir ve işler öyle yürürdü.
II. Selim hükümdar olup Belgrad'a geldikten sonra vezir-i âzamin Kapıkulu ocaklarına karşı yapılacak işler hakkında pâdişâha gönderdiği telhise karşı Selim'in etrafındaki acemilerin bu arîza mündericatı hilâfında mütalaalarda bulunarak pâdişâhın zihnini çelmeleri, askerin serkeşlik ve şımarıklığına sebep olmuştu.
II. Sultan Selim bundan sonra sadakat ve hizmetini takdir ettiği vezir-i âzamin Kıbrıs'ın zaptı hakkındaki mütalaası hariç olarak hemen hiç bir iş ve kararını reddetmemiş ve o da bir hükümdar gibi tam serbesti ile devlet işlerini görmüştür. Hattâ bir gün Musahip İsfendiyar oğlu Şemsi Ahmed Paşa ile tebdil gezen II. Selim, Eyüp’te Sokullu'nun yaptırmış olduğu türbesini görüp ölümünden evvel türbesini hazırlattığını söylemesi üzerine, Sokullu'nun hasmı olan Şemsi Paşa bunun pek kolay olduğunu söylemesi üzerine musahibin ne demek istediğini anlayan pâdişâh, Sokullu'nun hizmet, faaliyet ve iyi idaresi sayesinde rahat ettiğini söyleyerek fena düşüncesinden dolayı Şemsi Paşa’yı azarlamıştır.
Uzağı iyi gören Sokullu'nun Karadeniz’le Hazar denizini ve Akdeniz’le Kızıldeniz’i ve o vasıta ile Hint denizini birleştirme teşebbüsleri kendisinin iktisadî ve siyasî sahalardaki isabetli görüşünü gösterir.
Kendisi Kıbrıs zabtının Osmanlı devleti aleyhine bir haçlı seferinin çıkmasına sebebiyet vereceği için böyle bir maceraya atılmanın aleyhinde bulunmuştu; fakat Şehzade Bayezid faciasına sebebiyet verdiği için sevmediği Lala Mustafa Paşa' nın ve diğer bazı yakınlarının bu işte önayak olarak işi kolay göstermeleri ve Ebussuûd Efendi'nin eskiden dâr-ı İslam olduğu için buranın zabtı hakkında fetva vermiş olması Kıbrıs'ın zabtını doğurmuştu; iş bu kadarla kalmayarak Sokullu'nun ileri sürdüğü tehlike gelip çattı; muazzam bir haçlı donanması tertip edilerek Lepanto-İnebahtı Muharebesi ile Osmanlı donanması imha edildi ve geniş sahili olan memleket birdenbire fena duruma düştü.
Bereket ki iş başında bu azimli vezir bulunuyordu. Sokullu'nun bu felâket anında nasıl durmadan çalıştığı büyük bir donanma hazırlamak için ne kadar gayret sarf ettiğini o zamanki Divan-ı Hümâyun mühimme defterlerindeki hükümlerden anlamaktayız; filhakika beş buçuk ayda bütün levazımatı, cenkçi ve gemicisiyle muazzam bir donanma meydana gelmişti. I. Selim zamanında Sokullu, Kıbrıs kralı olmak isteyen Yasef Nasi ve onu himaye eden pâdişâhın zevcesi Nurbanu Sultan ile karşılaştı ise de her ikisini de işine karıştırmadı ve Yasef Nasi'yi Kıbrıs'a getirmeyerek orasını vilâyet yaptırdı.
Lehistan kralı Sigismund Ogüst'ün vefatı üzerine Lehistan krallığına gerek Rus ve gerek Avusturya prenslerinden birinin getirilmeyerek bu krallığa Fransa kralının kardeşi Hanri'yi ve bunun çekilmesinden sonra da Osmanlılara tâbi Erdel kralını seçtirmesi ve bu husustaki faaliyeti Sokullu'nun siyasetteki ince görüşünü gösteren en yeterli örnektir.
II. Selim zamanında kara harbi olmadığı için ne padişah ve ne de Sokullu sefere gitmiştir. II. Selim öldüğü zaman Sokullu on seneden beri vezir-i âzam bulunuyordu.
Sokullu Mehmed Paşa, kayın pederi olan II. Selim zamanında hiç kimseyi hükümet işlerine müdahale ettirmemiş ve bütün mes'uliyeti üzerine alarak iş görmüştür. Bu münasebetle akraba ve îtimad ettiği adamları mühim işlerde kullanmış ve bu hareketi aleyhtarlarının tarizlerine sebep olmuştur; hatta o devri bilen Müverrih Âlî, II. Selim ve Sokullu'dan bahsederken :
"Şehriyâr-ı müşarünileyh sadr-ı saltanata cülus eyledi, düstûr-ı celil Mehmet Pâşây-ı Tavîl vezir-i âzam bulundu; hususa dâmâd-ı mükerremi olmağın iltifat-ı bî nihayesine maz-har düştü, bir haysiyyet ile ki pâdişah-ı sûrî ol vekil-i celil oldu; Selim Şah-ı namdar ki iyş ü nûş deryasına daldı, umur-ı dad-ü-sitad mücerred anlara kaldı. Eğerçi akraba ve taallükatını menâsıb-ı âliyeye nasbetti; lâkin ekseri müstahıkk-ı riayet olmağla ol vaz'ı ulûvv-i himmetine hamlolunup mazur tutuldu.. .” demektedir.
Sokullu'nun sadaretinin uzaması ve III. Murad'ın cülusunda da mevkiini koruması, zamanındaki aleyhtarlarını faaliyete sevk etti; yeni pâdişâh durumu kararsız olduğundan muhtelif vesile ve tahriklerle onu saraydan ve hariçten vezir-i âzamın icraatını baltalamaya şevkettiler. Sokullu'ya aleyhtar olanların başında pâdişâhın musahibi İsfendiyar oğlu Şemsi Ahmed Paşa ile Murad'ın kadılıkdan defterdarlık vererek beraberinde İstanbul'a getirdiği Kara Üveys ve pâdişâhın, kerametine inanıp kendisine şeyh yaptığı Şeyh Şücâ ve Lala Mustafa Paşa vardı; hatta Sokullu'yu bir vartaya düşürmek isteyen Şemsi Paşa, pâdişâha halkın istidalarını kabul edip bizzat meşgul olmasını söyleyerek:
— "Vezir-i azama inanman; size arz eylediği ahvali doğru sanman, halkın işleriyle bizzat mukayyed olmanız münasiptir" sözleriyle Sultan Murad'ı Sokullu aleyhine tahrik ediyordu.
Kara Üveys, pâdişâhın şehzadeliği zamanında defterdarı olup bazı sûiistimalleri sebebiyle Sokullu ile kazaskerler tarafından sorguya çekilmiş ve sonra pâdişâh kendisini himaye ettiği için ceza görmemiş ve hattâ arkasından şıkk-ı sânî defterdarı olmuş, vezir-i azama düşmanlığı artmıştı.
Şeyh Şücâ ise, kendisine başvuranların işlerini yaptırmak için bizzat hatt-ı hümâyunla hükümdarın müsaadesini alarak vezir-i azama ait işlere müdahale ediyordu. Lala Mustafa Paşa ise Yemen serdarı tayin edildiği halde dokuz ay memur olduğu hizmete gitmediği için azlolunup o yüzden Sokullu ile araları açıktı. Bunlardan başka III. M ur a d'ın şehzade iken maiyetinde bulunanlar da Sokullu'yu sevmiyorlar, bunun sağlığında Murad'ın hükümdarlığını istemiyorlardı.
Sokullu'nun karşıtları arasında pâdişâhın hocası Sadeddin Efendi (Tâcü't-tevarih sahibi) ile harem-i hümâyun kethüdası Canfeda Kadın ve musahibelerden Râziye Hatun da vardı.
İşte böylece saraydan ve hariçten pâdişâha mensup aleyhtarlarının kararsız hükümdar üzerinde mütemadi yaptıkları telkinler Sokullu'nun eski otoritesini kırıyor ve günden güne düşürüyordu. Bu sırada İran'daki dahilî karışıklıklar sebebiyle Sokullu'ya karşı olanlar İran’a sefer açılması için pâdişâhı tahrik ettiler; Sokullu Mehmed Paşa, Osmanlı devletinin tabiî hududu aldığını, boşuna bir maceraya atılmanın doğru olmadığını; bazı muvaffakiyetler elde edilse bile bunun uzun kısa süreli olacağını söyleyerek bu faciayı önlemeye çalıştı ise de eski nüfuzu kalmamış olduğundan muvaffak olamadı.
Vezir-i âzamin iş görmesi eski selâhiyetine nisbetle ehemmiyetsiz şeylere inhisar ediyordu; artık müstakil bir divan-ı hümâyun yoktu; pâdişâha tesir ederek muvafakatini alanlar, hatt-ı hümâyunla tepeden inme tebligat ile işlerini görüyorlardı. Vezir-i âzam, hatt-ı hümâyuna itaat etmekten başka bir şey yapamıyordu. Pâdişâh kendisini azletmemekle beraber her gün bir suretle tahkir ediyordu; baş defterdarlığa çıkmış olan Kara Üveys, doğrudan doğruya pâdişâha telhis takdim ile cevabını ve iradesini alıyordu. Hattâ defterdarlık işlerinden başka bazı memuriyetler bile baş defterdarın arzıyla verilir olmuştu. Şeyhülislam Kadı-zâde 'nin arzıyla beylerbeylikleri ve sancakbeylikleri ve taht kadılıkları belirleniyordu. Evvelce bunlar hep vezir-i âzamin arzıyla olurdu; kapı bir iken şimdi çok sayıda kapılar açılmış; işler, karışmaya başlamıştı.
Sokullu'nun en güvendiği adamı, görür gözü ve tutar eli olan meşhur Feridun Bey doğrudan doğruya pâdişâh tarafından gönderilen bir hatt-ı hümâyunla 984 H./ 1576 M. senesinde birden bire azlolunuverdi; bu, Sokullu'ya ağır bir darbe olduğu gibi aynı zamanda kethüdasını da katlettiler; bundan sonra Sokullu Mehmed Paşa'nın kethüdası Husrev Ağa ile kapıcıbaşısı Sinan Ağa'nın yanından kovulmaları emrolundu ve öyle yaptı.
Bu muamelelerin en garibi Sokullu'nun amcazadesi Budin valisi Mustafa Paşa'nın garip bir bahane ile idamı oldu. Mustafa Paşa, Sokullu'nun kardeşi diye İstanbul'a getirilip saraya verilmiş, yetişmiş, Bosna sancakbeyi iken Kanunî'nin Zigetvar seferinde Budin valisi Arsian Paşa'nın idamı üzerine Budin beylerbeyliğine tayin edilmiş (973 sonu) burada on üç sene kalmış, Fülek kalesini zabt eylemişti; 986 H./1578M. senesinde Budin sarayına ve barut mahzenine yıldırım isabet etmesi Mustafa Paşanın suçlandırılması için bir bahane teşkil etmiş ve mîrahur-ı evvel Ferhad Ağa gönderilerek zavallı idam edilmiştir. Budin beylerbeyiliği pâdişâhın mutemedi ve Sokullu'nun aleyhdarı olan defterdar Üvey s Paşa'ya verilmiştir. Üveys'in pâdişâha arzıyla Sokullu'nun adamlarından on dokuz kişinin zeametleri, geliri bol denilerek hazineye alınıp kendilerine geliri az zeamet verilmiştir.
Sokullu Mehmed Paşa, kendisine yapılan bu kadar olumsuz davranışlara rağmen işine devam ediyordu; istifa etmek istese bunun da hayatına mal olacağını biliyordu; düşmanları öldürülmesini istiyorlarsa da Sultan Murad kendisini sevmemekle beraber kanına girmek istemiyordu. Sokullu bu kadar cefaya rağmen hiç şikâyet etmiyor, vakarını muhafaza eyliyordu; sözü muntazam söylerdi; her ne zaman pâdişâh tarafından kabul olunsa Sultan Murad, vezir-i azama karşı yaptığı cefalara pişman olduğunu gösterir tavır takınırdı.
Vezir-i âzam, bilhassa şehadetinden iki sene evvelinden itibaren çok üzüntülü ve korkulu bir hayat geçirdi. Divan-ı hümâyundaki olağan ve belirli müzakerelerden başka vezir-i âzamlar kendi saraylarında haftada bir kaç defa divan kurup divan-ı hümâyunda görülmesine lüzum kalmayan ve yahut fazla olan işleri orada görürlerdi; bu divan öğleden sonra akdedildiği için buna ikindi divanı denilirdi.
Sokullu Mehmed Paşa, Kabasakal tarafındaki sarayında bir pazar günü yine âdeti üzere ikindi divanı kurup hükümet erkânıyla beraber devlet işlerini görüştüğü sırada ara sıra kendisinden sadaka isteyen bir meczub Boşnak, divana geldi; vezir-i âzam ona para vereyim derken kolunun içinde sakladığı hançerle memesi altından Sokullu'yu yaraladı; katil yakalandı, fakat yaranın tesiriyle vezir-i âzam 987 senesi şabanının sekizinci Çarşamba günü (30 Eylül 1579) akşam namazını müteakip vefat ederek Eyüp'teki türbesine defnedildi; Sokullu'nun ölümü umumî bir tesir yaptı; kendisinden sonraki boşluk devletin geleceği için fena neticeler verdi.
Sokullu'nun öldürülmesinin hasımları tarafından tertip edilmiş olduğu ve bunun için her zaman vezir-i azamdan para almağa gelen meczubun bu işte kullanıldığı söyleniyor.
Sokullu'nun evlâdı iki koldan yürüyerek zamanımıza kadar gelmiştir. Bunlardan biri ilk zevcesi olan hanımdan doğan Hasan Paşa'dan gelmiş olup diğeri de Sultan Selim'in kızı Esmihan Sultan'ın doğurmuş olduğu İbrahim Han'dan gelen koldur. İbrahim Han'a bu isim ve unvanı büyük babası II. Selim vermiştir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst Alt